Hepimizin sorumlu olduğu bir konu kadına şiddet. Yazıma bu konuyla ilgili hatırlanan ama bilinmeyen önemli olayları aktararak başlamak istiyorum.
Mirabal Kardeşler olarak bilinen Patria, Minerva ve María Teresa; 1930’dan 1961’e değin Dominik Cumhuriyeti‘ni yöneten Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. 1960 yılında diktatörlük karşıtı mücadeleleri ülke çapına yayıldı. 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlüğe karşı mücadele ettikleri için diktatörlük polislerince durdurulduktan sonra üç kardeş ve şoförü Rufino de la Cruz boğazlanarak, dövülerek öldürüldüler. Birleşmiş Milletler tarafından 25 Kasım 1959 yılında Mirabella Kardeşler’in vahşice katledilmesinin üzerinden 40 yıl geçtikten sonra 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olarak kutlanma kararı aldı.
Birleşmiş Milletler’in 8 Şubat 1917’de Sovyet Rusya’sında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin ardından aradan 58 yıl sonra 1975 yılında 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması kararı aldı.
Bu iki önemli tarihi size hatırlatmak istedim çünkü baktığımız zaman herkes bu iki günde kadınların ne kadar değerli varlıklar olduğu üzerine konuşuyor, yazılar yazıyor, paylaşım yapıyor. Ama görüyorum ki insanların bu iki tarihin ne olduğu üzerine en ufak bir fikri yok. Bir farkındalık oluşturmak için bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Bu yüzden kadına şiddet konusunda farkındalık oluşturamıyoruz. Anlatamıyoruz, anlayamıyoruz. Bahsi geçen iki günde kadınları olağanüstü varlıklar yapıyoruz ama onların istedikleri sadece olağan olmak. Önce bu durumu kavramamız gerekir.
Türkiye’de kadın cinayetleri artık “sayaca” bağlanmış durumda. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin faillerinin nasıl cezalandırılacağı sorusu tekrar gündemde. Son günlerde en çok dile getirilen ise “kadın katillerine ağırlaştırılmış müebbet cezası” verilmesi. Bizi rahatsız etmesi gereken konulardan biri de bu kadın cinayetleri konuşulurken ilk olarak cezaların gündeme gelmesi. Asıl sorunu bu teşkil ediyor. Bu, hasta olan bir bölgenin tedavi edilmesi yerine uyuşturulmasına benziyor. Bu bakış kadın cinayetlerinin altında yatan ataerkil sistemi, şiddetin yapısal nedenlerini, kadınların güçlendirilmesini ve daha pek çok şeyi perdeliyor ve konunun linç kültürüyle konuşulmasından öteye geçilemiyor. Kadın cinayetlerine karşı ilk talep eşitlik olmalı, kadınlar taleplerini ve mücadelesini bunun üzerine kurmalıdır.
Kadına karşı şiddet genelde ayrılmak isteyen karı-kocalar tarafından gerçekleşiyor. Bunun üzerine Avrupa ve Amerika’da “zorunlu evlilik ehliyeti” gündeme gelmeye başladı. Zorunlu evlilik ehliyeti nedir? Evlenmeden önce çiftlerin psikolojik testler yapılarak evlenmeye yetilerinin olup olmadığını, çocuk sahibi olabilmek için yeterli bilgilerinin ve becerilerinin olup olmadığını test eden ve sonuca bağlanan gerekli bir belgedir. İş yeri açarken ustalık belgesi, çiftçi olmak için ÇKS belgesi, araba kullanmak için ehliyet, silah alırken nasıl ruhsat için psikolojik rapor isteniyor ise evlilik gibi önemli bir kurumu oluştururken sadece 2 nüfus cüzdanı ve sağlık raporu ile geçiştirilmemelidir.
Her şeyin başı eğitim. Evlilik ile ilgili zorunlu evlilik okulları açılmalı, psikolojik rapor alınmalı ki kişilerin evliliğe hazır olup olmadığı ölçülmelidir. Sadece evlenirken değil evlendikten sonra da bu aile psikologlarına gidilip kontroller yapılmalıdır. Ailelerin çocuklarına şiddet konusunda eğitim verilmelidir. Türkiye’de de buna benzer konuşmalar olmakta. Bunu uygulamak kolay olmasa da devletimiz yavaş yavaş buna adımı atabilir. Mesela alkol ve madde bağımlığı şiddet eğilimli olduğunu gösterir. Bir kişinin çok hızlı ve aceleci olması bir şiddet belirtisidir. Omuzlarını ve bir şey anlatırken ellerini geniş açı ile kullanmaları şiddet göstergesidir. Buna benzer çokça örnek var. İnsanların bu tür hastalıkları tedavi edilip sonra evlenmelerine izin verilmelidir. Tabii ki bu çözüm yoluyla şiddet yüzde yüz çözüme kavuşmayacaktır fakat bu zulmü biraz olsun tedavi edebileceğini söyleyebilirim. Yazımı Mehmet Uzun’un şu güzel sözleri ile tamamlıyorum.
𝐊𝐚𝐝ı𝐧, 𝐛𝐢𝐫 𝐝ü𝐧𝐲𝐚𝐝ı𝐫.
𝐁𝐢𝐫 𝐡𝐚𝐲𝐚𝐭𝐭ı𝐫, 𝐛𝐢𝐫 𝐬𝐞𝐯𝐝𝐚𝐝ı𝐫.
𝐕𝐞 𝐤𝐨𝐜𝐚 𝐛𝐢𝐫 𝐝𝐞𝐯𝐫𝐢𝐦𝐝𝐢𝐫.
~| 𝐌𝐞𝐡𝐦𝐞𝐝 𝐔𝐳𝐮𝐧