Usulca uzaklaşıyorum yanından. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Bir şeyi incitmekten korkuyorum sadece. Belki de birini. Uzun uzun düşünmeye vaktim olmadığını biliyorum. Bu sebeple sezgilerime güveniyorum. İnsan; sezgilerine güvenmekten başka ne yapabilir, bilemiyorum. Daha sonra bunu da düşünürüm. Ayrılmadan önce kitabı elimden bırakırken sivri ucu elimi hafiften kesti. Küçük bir kesik nasıl bu kadar acıyabiliyor anlamış değilim. Belki küçük şeylerin derin etkileri olduğunu şu an öğrenmem gerekiyor fakat buna hazır değilim. Sessizce kaybolmam gereken bir muhitteyim sanki. Kar yağıyor ve ben ayak izlerimi nasıl kaybettireceğimi düşünüyorum. Ya da düşünemiyorum. Tüm bu olanları, olup bittikten sonra yazdığıma göre, o anda bunları düşünmüş sayılmam. O anda neler düşündüğümü de açıklayamam. Her şeyi insanın bilinmezliğine, düşüncenin karmaşıklığına yorabilirim. Ya da tüm bunları yaşarken aklımdan geçen milyonlarca düşüncenin herhangi birine tutunmuş olurum yalnızca. Yaşarken tutunduğum düşünceye yazarken tutamamışsam ne çıkar. Sonuç yazdıklarım ile yaşadıklarım arasında kaybolup gidecek nasılsa.
Şu an bunları düşünmemeliyim, sokağı dönmek üzereyim. Hava soğuk, üzerimdeki palto eski mi eski. Saat gecenin biri, belki ikisi. Loş ışığın altında bir huzura kapıldım. Kafamı kaldırdığımda yanı başımdaki cami bana hiç bu kadar cazip gelmemişti. Havadan mı, saatten mi, ışıktan mı bilmem ama ben o anda gideceğim menzili bulmuştum. Şadırvanda abdest alıp girdim içeri. İçime yapılmış bir yolculuk gibiydi. Gecenin o soğuğunda, kara kışa aldırmadan şadırvanda aldığım abdestin içimi nasıl ısıttığını anlayacak durumda değildim. Zaten böyle şeyleri anlamak gereksiz. Yaşamaktır baki olan. O anda kalmak istiyordum. O huşu ile kıldığım iki rekat namaz hiç bitmesin istiyordum. İçim de gözyaşlarım gibi sıcacık akıyordu. Bir yolculuğa çıktığımı anladım o an. Meğer kendimden uzaklaşıp kendimi bulma yolculuğuna ermişim. Zaman eriyip giderken ben de içinde kaybolmuşum. Aşk ile vecd ile bıkmadan, yorulmadan durdum o kırmızı halının üstünde. O sihirli halı beni alıp nerelere götürdü, virane gönlümü nerelerde dolaştırdı, miracı gönlüme nasıl sığdırdı bilmiyorum. Ne gördün diye sormayın, bilmiyorum. Bazen görmek için göze ihtiyaç olmadığı gibi bazen görmeye de ihtiyaç yoktur. Hatta gözü kapatıp gönlü açmaya ihtiyaç var bu devirde. Montum yaşlarla ıslanmış, gönlüm yaşlarla uslanmış, habersizim. Allah’ım seni arıyorum ve bundan bihaberim. Yaşadığım hayat, soluduğum hava, akıp giden zaman, durduğum her durak, düştüğüm her kaldırım taşı bunun için var oysa. Bihaberim. Kulunum, eksiğim, gidecek yerim yok, yalnızım, dertliyim ama senleyim. Neyleyim dünya sürgünümü. Affet demeden önce söyleyecek çok kelimem var sanırdım. Şimdi söyleyecek kelimem yok, gönlüm sana susamış ve susmak zamanı imiş şimdi. Aşk ile vecd ile.