27 Aralık günü on yıllardır hayalini kurduğumuz Yerli Otomobil‘imiz nihayet tanıtıldı. Tasarımı ve sunduğu teknik özellikler çok beğenildi ancak her zamanki gibi bir sorun vardı. O da ülkemizde gerçekleşen her olayın başına gelenin yerli otomobilin de başına gelmesiydi: “Politize” olmak. Bazıları politik çıkarları için projeyi yerdi bazıları ise göklere çıkarttı. Tabii ki bu kişiler için yapacak bir yorumumuz veya harcanabilecek vaktimiz yok. Ancak projeyi objektif olarak eleştiren bazı kişiler de projeye yanlış açılardan baktığı için, yanlış yorumlar yapıyorlar. Daha da kötüsü bu yorumları sosyal mecralarda paylaşıp insanlara da bulaştırıyorlar. Ben de bu yazımda yerli otomobil projesinin hedefinin ne olduğunu ve bu proje eleştirilirken hangi açılardan bakılması gerektiğini kaleme alacağım.

Fosil yakıtları yakarak, yakıtın bünyesindeki kimyasal enerjiyi kullanmak üzere güce dönüştüren içten yanmalı motorlar günümüze kadar otomobillerin taşıyıcısı oldu. Bu süreç içerisinde de otomobiller çok fazla gelişme yaşadı ancak bunlar tamamen mekanik geliştirmelerdi. Otomobillerin icadından bu yana teknolojik olarak çağ atlanmamıştı ancak bunun zamanı artık geldi.
Günümüzde içten yanmalı motorların devri artık sona eriyor. Artık otomobillerin kalbinde elektrik olacak. Bunun sonucu olarak da artık devran dönüyor, içten yanmalı motorlu araçlar ile dünya devi olan marka ve ülkeler artık güç kaybediyor. Elektrikli araçlara geçişte ortaya yeni otomotiv devi markalar ve ülkeler çıkması bekleniyor. Türkiye de bu devlerden biri olmak istiyor ve yerli otomobil projesi ile bunu hedefliyor.
Aslında elektrikli araçlar ile ortaya çıkan daha büyük bir fırsat var. Günümüzde akıllı telefonlarımızın kendi ekosistemleri, işletim sistemleri etrafında şekillenen dünyaları var. Elektrikli otomobiller ile birlikte otomobillerin de kendi ekosistemleri olacak. Bu “mobilite ekosistemi“nin nasıl olması gerektiğine dair dünyaca kabul görmüş bir kalıp yok. Yani hala şekillenmekte. Yerli otomobil projesini üstlenen TOGG’un da bu konuda çözümleri mevcut. Hatta bu ekosistemi belli ölçüde inşa etmiş durumdalar.
Bir diğer kritik teknoloji ise batarya. Dünya üzerinde batarya teknolojileri için bir yarış mevcut. Bu sadece pillerin üretimi için değil, aynı zamanda pillerin paketlenip otomobil için kullanılabilir hale getirilmesi içinde geçerli. Bu iki teknoloji hem maliyet hem verimlilik açısından çok büyük bir önem taşıyor. Yerli otomobilin bataryasının geliştirilmesi için VESTEL ve TÜBİTAK’ın işbirliği mevcut. Hatta geliştirilen batarya için patentler bile alınmış. Bu arada yerli otomobilin bataryaları VESTEL tarafından inşa edilecek olan fabrikada üretilmesi planlanıyor.
Otomobilin tasarımı İtalyan firmaya ait olduğunu mutlaka duymuşsunuzdur. Evet otomobilin tasarımı Pininfarina firmasına dayanıyor. Ancak otomobilin tasarımında Türk mühendislerin de birçok müdahalesi ve katkısı mevcut. Bu projede geç kalınmamak için mevcut testleri yapılmış, hazır bir tasarım tercih edilmiş. Ayrıca tüm hakları da satın alınmış. Bu konuda TOGG’u tabii ki eleştirebiliriz. Ancak geç kalmamak adına verilen kararın doğru karar olma ihtimali daha ağır basıyor.
TOGG ilk model için %50’nin üzerinde yerlilik oranı daha sonraki modellerde de bu oranın arttırılmasını taahhüt ediyor.
Özetle, aslında Türkiye’nin amacı bu proje ile yerli olarak üretilen bir otomobil ortaya çıkartmak değil. Elektrikli otomobil sektöründe büyük oyuncu olmak, otomobil ekosistemlerinde ve batarya teknolojilerinde öncü olmak. Bu proje eleştirilirken de öncelikli olarak göz önüne alınması gerekenler bunlar. Yani “bu otomobil Pininfarina’nın otomobil tasarımlarına benziyor, bu projeden hiçbir şey olmaz” demek aslında projeye yapılan bir haksızlık, daha öteye gidemiyor.