“Yardıma ihtiyacım var, dedim.
Ben sana yardım ederim, dedi.
Teşekkür ederim, ama nasıl, dedim.
Bilmiyorum, dedi.
Bir başkası sustu, bir başkası esnedi. Bir başkası geçmişine eğildi, bir başkası sevdiğine. Bir başkası bir sigara yaktı, söndürdü, ben tükendim.
Bana bir ruh bulabilir misin, dedim.
Nasıl, dedi.
Yorulmaz bir beden ve ölü bir ruh ikilemindeyim, dedim. Boş laf geveleyip duruyorum. Işık uzakta sen uzaktasın.
Buradayım işte, dedi.
Ruhumu kemiren kurtları dökebilir misin? Beni çekip alabilir misin bu tüketici dertten?
En azından denerim, dedi, Yeter ki sen benimle ol.
Sarıldı. Varmadı kollarım arkadan buluşmaya, kaskatı kaldılar iki yanımda. Olurdum seninle tabii ama yaşar mıydım bilemiyorum.
Yaşanacak çok şey var, dedi. Keşfedilecek yepyeni şeyler.
Hayat sıradanlıktan çıkmadıkça tükenmek değil de nedir? Yeni bir kitabın, yeni bir şarkının katacağı bir şey yok ruhuma. Beş kuruş etmez şeyleri hikâye eden biriyim ben.
Öyle deme, bak seninim işte.
Seni hak edecek ne yaptım ben…
Gülümsedi. Kara bulutlarımı dağıttı yüz ifadesi. Bana doğru uzandı. Varmadı benliğim kavuşmaya. Tam vaktiydi oysa. Sarıldı tekrardan. O an ölseydim mutlu bir adam olacaktım. Ölmedim. Bu hikâye burada bitmeliydi. Bitmedi. Dert çekmeye geldiğim dünyada daha ömrüm varmış. Hayatın giydireceği sıradaki elbiseyi bekliyorum. Nerede kaldın ey Azrail! Çok yaşadım hayatta, üstü kalsın!
”Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar.” dedi şair. ”Ben varken yeni baştan yaratıldı kâinat. Her şeyi gördüm içim rahat.”
Bu mütevazılık bende yok işte. Dobra konuşan birisiyim. Yürüyemiyorum meslektaşlarım gibi. Başımı ellerimin arasına alıp dizimi çekemiyorum göğsüme. Kusamıyorum içimi. Akıtamıyorum gözyaşlarımı. Yoluna set çekilen bir nehir misali, önümdeki kurak topraklara ulaşmak istiyorum. Ulaşamıyorum. Sızmak istiyorum kendi içimden, sızamıyorum. Kendimi aradığım bu denizde artık kendimden kaçıyorum. Dostumun yüzüne bakamıyorum, içimi görecek diye. Boş ver onu, sen anla beni yeter. Uyuyakalıyorum dizinin üstünde, kollarının arasında. Uyandığımda yoktun. Sadece ben, yine ben, yine ben. Bir benler ordusu, benlikten yoksun. Bitsin artık bu hikâye burada, bitsin ömrüm. Ama hayır, dert çilem bitmedi henüz. Hayatın giydireceği sıradaki elbiseyi, senden gelecek yardımı bekliyorum.”
Son noktayı koyduğunda bir hikâyenin böyle bitmeyeceğini biliyordu yazar. “Olsun.” dedi. “Bu da böyle yarım kalıversin benim gibi. Suskunlukların ardında duran bir süs gibi…”