Hayat bazen o kadar zorlayıcı oluyor ki başarılı olduğun bir işte tökezliyorsun, bir sözün can yakmaz diyorsun yakıyor, kestiremiyorsun ne oluyor ne bitiyor.
Emin olduğun konularda yanılıyorsun, gitmez dediğin insanların arkasından bakakalıyorsun.
Bazen de hayat çok kolay oluyor, beklenmedik bir anda tüm dünya senin oluyor.
Hayal kurduğun her şey tek tek gerçekleşiyor, kırıldığın insan senden af diliyor, en sevdiğin yemek o gün pişiyor.
Sürprizlerle dolu hayat.
Güneş her zaman doğuyor da, sen her zaman uyanamıyorsun.
”Bitti.” dediğin anda bitmiyor, ”Yeter.” dediğin anda yetmiyor, ”Olsun.” dediğin anda olmuyor.
Hayat sen istiyorsun diye değişmiyor.
Hayat sana ayak uydurmuyor.
Sen de hayata ayak uydurmak istemiyorsun.
Böylece kalkma vakti gelmiş bir trenin arkasından gidişini izliyorsun.
Yetişemiyorsun o trene.
El sallayamıyorsun gidene.
Giden geldiğinin farkında değil, sen bittiğinin.
Giden bitmiyor demek ki, kalan bitiyor, eriyor kaldığı yerde.
Gidenin bir parçasını taşıyor içinde.
O parçada söyledikleri var; yaptıkları, güldürdükleri, gülümsemeleri, hayal kırıklıkları çok da olsa o parça hep sende.
Kötü de olsa o anıları şimdi iyi bir yerde saklı.
O yüzden unutmuyorsun hiçbir şeyi.
Hep hatıranda gülümseyişi.
Sessiz bir af dileyiş çıkıyor dudaklarından, o duymuyor.
Artık haykırsan da duymayacak, buna yanıyorsun.
Yanıp yanıp kül oluyorsun.
Hikayen burada bitiyor.
Bir kibrit çöpü gibi yanarak ölüyorsun.