fbpx

Bazı evlerde yarınlar yokmuşçasına Linkin Park dinlenen günlerden biriydi. Güzel bir pazar günü… Belki de o kadar mutlu hissettiğim son gündü ama 24 saat sonrasına kadar bunu bilmiyordum.

O sabah Türkiye saatiyle sabaha denk gelen Dünya Ralli Şampiyonası yarışı vardı. Abimin televizyonun başına geçip sabah güneşinin aydınlatmadığı odada ev halkını uyandırmadan yarışı izlediğini hatırlıyorum. Biraz zaman geçtikten sonra evde hareketlenmeler başlıyor. Televizyonda yeni açılan kanalda Yüksek Sadakat-Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer çalıyor ve ben uyandığımı belli etmeden sıcak yatağımda yatmaya devam ediyorum. Bir yandan da o güzel şarkıya içimden eşlik ediyorum. Aklımda sınıfıma birkaç ay önce gelen B. ve mavi gözleri… Bir hışımla perdeyi aralıyorum, bir yandan da kar yağmaması için dua ediyorum. Kar yağarsa okullar tatil olabilir ve okullar tatil olursa B’yi göremem. Kar yağmamış ama hafiften yağmur yağıyor. Hiçbir sorun yok…

Annem beni uyandırmaya geliyor. Kalkıp elimi, yüzümü yıkıyorum. Hemen kahvaltı masasına… O kadar hızlı yiyorum ki nefes nefese kalıyorum. Çünkü o gün yapmam gereken çok önemli bir iş var. B.’nin bana ödünç verdiği “Harry Potter ve Felsefe Taşı” kitabını bitirmem gerek. Böylece ertesi gün kitabı geri verirken kitap hakkında B. ile konuşabilirim ve uzun uzun, mavi gözlerine bakabilirim. Kahvaltımı bitiriyorum ve hemen yatağıma geri dönüp kitaba sarılıyorum. Kalan sayfalara bakıyorum ve akşama kadar aralıklarla okuyarak bitirebileceğime kanaat getiriyorum.

Aradan birkaç saat geçtikten sonra biraz mola verip dışarıyı izlemek için perdeyi aralıyor ve pencereye yaklaşıyorum. Yağmur durmuş, yerler ıslak. Ne de güzel kokuyordur şimdi yağmur sonrası toprak. Bilgisayarım tamirde. Kendime zaman geçirmek için bir şeyler bulmalıyım. Saate bakıyorum ve hemen televizyona koşuyorum. Cedric’in saati gelmiş, kaçırmamalıyım. Daha başlamadan yetişiyorum, ne kadar da mutluyum. Belki de çocukluğun en güzel taraflarından biridir bu; çok küçük şeylerden bile mutlu olabiliyorduk. Cedric bitiyor ve tekrar görevimin başına dönüyorum. O kitap bitecek!

O gün bu düzende geçiyor, akşam oluyor. Soğuk bir pazar akşamı… Çay demlenmiş, kek yapılmış. Evde mis gibi bir koku… Annem yarın beslenme çantama koymak için poğaça da yapmış, hem de en sevdiğimden… Benden mutlusu olur mu hiç! Biraz zaman geçtikten sonra banyoya giriyorum. Beyaz sabun kokusu hala burnumda… Banyodan çıktıktan sonra yeni yıkanmış pijamalarımı giyiyorum. Oturma odasında babam spor programı izliyor. Galatasaray, Kocaelispor’a 5-2 yenilmiş. Belki de o gün ilk defa üzülüyorum ama “Olsun, hafta içi UEFA Kupası maçımız var.” diye kendimi teselli ediyorum. Yavaş yavaş uykum geliyor ama kitabın bitmesine 7 sayfa daha var. Önce çantamı hazırlıyorum. Annem o sırada yarın giyeceğim önlüğü ütülüyor. Annem yeni nevresim sermiş. Koşarak yatağıma atlıyorum. Annem yanaklarımdan öpüyor ve kapıyı kapatıp gidiyor. Gider gitmez kalkıp masama kuruluyorum. Masa lambasının ışığında, kalan 7 sayfayı da okuyorum ve kitabı bitiriyorum. Artık kitabı ilk teneffüste B’ye verebilirim ve kitap hakkında yorum yaparken deniz mavisi gözlerinde bir bulut olabilirim. Tekrar yatağıma dönüyorum ve ağır yün yorgan altında şu an özlemini çektiğim deliksiz uykuya bırakıyorum kendimi.

B… Sınıfta en sağda ikinci sırada otururdu. Bense orta sırada… Sağ tarafıma dönüp ona bakmak, gözlerimiz kesişir diye heyecandan kalbimin küt küt atması o zamanlar en aksiyon dolu eylemim. Hep, sütlü kahveye benzettiğim saçlarına bir kez olsun dokunmak isterdim. Bir de çillerine…

Her çocuğun okuduğu kitapları okumazdım o zamanlar. Belki de okuduğum ve çocuk kitabı diyebileceğim bir tek Kaşağı vardı. O da travmatik etkisiyle ne kadar çocuk kitabı sayılırsa… Sınıfımda neredeyse kitap okuyan başka kimse yoktu. B. dışında. Bense yaşımdan büyük kitaplar okurdum. B. hep bana okuduğum kitapların konusunu sorardı. Yine sormaya gelsin diye o dönem kaç farklı kitap okudum, sayısını bilmiyorum. Şimdi bile o kadar sık kitap okuyamıyorum. B.’nin sırasında Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabını görmüştüm. İlk çıkan filmini izlemiştim ama kitabını okumamıştım. Bunu duyunca, kitabı yeni bitirdiğini ve okumam için bana verebileceğini söyledi. Artık sahip olduğum en değerli eşya o kitaptı. Çünkü B.’nindi.

Her gün okuldan eve gidince anneme okulda ne yaptığımı anlatırdım. B. sınıfa geleli her gün kesin onu anlatırdım. Annem okula gelince uzaktan gösterirdim, hiç bıkmadan: “İşte o, sütlü kahve saçlı olan.”

Sömestr tatili öncesi defterime bir yazı yazmıştı. Sonra çok çirkin yazdım diyerek ağlayıp yazıyı geri silmişti. Gözyaşları deftere akarken ben gözlerinde boğuluyordum. “Bu sınıfta en çok sevdiğim kişi sensin.” demiştim kulağına. O gülüşünü hayatım boyunca unutamam. Onun yazı yazıp sildiği sayfa hala durur. O zamanlar yaptığım diğer her şey çok komik ama o defter sayfası değil. O sayfa hâlâ çok hüzünlü.

23 Şubat 2009. En mutlu uyandığım pazartesi o gün olabilir. Hoş, B’yi tanıyalı, iki günlük hafta sonu tatili sonrası okula gitmek hiç zor olmamıştı. Annem ben uyanmadan kahvaltımı hazırlamış. Hava yeni yeni aydınlanıyor. Bulutlu bir şubat günü… Önlüğümü giydim. Üstüme montumu geçirdim, beremi taktım, sırt çantamı yüklendim ve okulun yolunu tuttum. En değerli eşyam olan o kitabı tabii ki unutmadım. Okula geldim ama hava soğuk olduğu için o gün bahçede sıra olmayacak ve andımız okunmayacak. Sınıfa girdim. Arkadaşlarım yeni yeni geliyordu. Sınıfın kapısı her açıldığında “B. geldi.” diye heyecanlanıyordum ama gelmiyordu. En sevdiği renk turuncuydu. Çok sevdiği turuncu bir montu vardı. Turuncu montuyla sınıfın kapısından girmesini bekledim. Arkadaşlarım bir şeyler anlatıyordu ama hiçbirini duymuyordum. Gözüm, kulağım kapıdaydı.

Öğretmenler zili çaldı ve öğretmenim sınıfa geldi. B. o gün okula gelmemişti. Sonra bir gün daha. Bir gün daha. Haberlerde gördüğümüz gibi çiçek de koymamıştık sırasına, fotoğraf da. Annem haberin olduğu sayfayı gazeteden kesmişti.

Sınıfın sağ tarafındaki ikinci sıraya kimse oturmadı ondan sonra, ben hiç Harry Potter kitabı okumadım, filmini izlemedim. Ödünç aldığım kitabı geri vermeden, yenisine başlayamadım. “En sevdiğin renk ne?” sorusunu yıllarca “turuncu” diye cevaplayarak ona vefa borcumu ödedim bir parça aklımla yıllarca ama yine de Harry Potter’ı hiç sevmedim. Yarım kalan bir hikayeyi hatırlattı hep bana. Hatırladıkça kalbimde buruk bir his…

Çocuklukta içinde beklentisiz yaşadığımız masumiyeti, herkese karşı korkmadan duyulan güveni, hayatın o zaman oyun gibi gelmesini, sürekli öğrendiğimiz ve gülümsediğimizi, yalansız dolansız ve kirlenmemiş masalları, umut dolu hayalleri, bayramların gerçek olduğu, bir şekerle mutlu olunan günleri özledim. Çocukluğumuzda sevgiler bile gerçekti. Ne kadar çok gülerdik, oynardık, koşardık, şarkı söylerdik, severdik, özlerdik…

Bazı insanlar anlatamaz, yaradılışı böyledir. Kimse sormasın, akıl vermesin diye de derdi yokmuş gibi yapar, anlamazsınız kolay kolay derdi olduğunu. Hem anlatırsa derdi ete kemiğe bürünür. Daha gerçek olur. Biraz da ondan anlatmaz. Belki gitmek isteyip gidememiştir, yapmak isteyip yapamamıştır bir şeyleri ve de yapamayacaktır. Biliyordur. Sıkışıp kalmıştır. Kimsenin bir çözüm sunamayacağını da biliyordur. Ne anlatıp sizi üzer ne de kendini. Hayat güzeldir, geçip gidiyordur ve öyle ya da böyle elbet bir gün bitecektir işte. Çekilen acılar bir gün mutluluğa, huzura erer.

Ben çocukluğumda hiçbir şey düşünmeden erkenden uyuduğum geceleri özlüyorum.

Berkan İnan içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
2 Yorumlar
Eskiler
Yeniler En çok oylananlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Berkan İnan içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Yazar sayımızın 300’ü aştığı şu günlerde hevesli yazarlarımıza yol gösterebilmek veya en azından daha kaliteli içerikler üretebilmeleri adına bazı ipucular vermek için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Bu yazı boyunca bir dijital içeriğin nasıl yazılması gerektiğinden bahsedeceğim. Bublogta içeriklerinin bir kısmı şiir ve denemelerden oluşuyor ve bu yazıda söyleyeceğim şeyler bu içerikler için çok […]
Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]