Kolayca uykuya dalıveren insanlardan olmak isterdim. Koltukta, sandalyede ve hatta masada bile uyuyuverirler. Hani yastığa başımı koyar koymaz uyurum diye anlatırlar hep. İşte onlardan.
Uykusuzlukla tanışmam çok erken yaşlarda başladı (12-13). Ve sanırım liseye giriş sınavının stresi (LGS) yüzünden karşı karşıya geldik kendisiyle. Eski günlüklerim doğrular bu bilgiyi. “İnşallah Anadolu Lisesi’ni kazanırım.” yazmışım yüzlerce kez. Kazanamadım. Ama yine de uyumayı başaramadım.
Klasik yöntemleri denedim elbet. Koyun sayma, tavşan sayma, yavaş yavaş hareket ettiği için uykumu getirir belki diye kaplumbağa sayma. Ama işe yaramadı, hem çitin üstünden de atlayamaz ki kaplumbağa. Altından geçmesini bekle de dur. Bekleyemedim.
“Uyuyamadığın zaman, sevdiğin filmi kafandan tekrar izle.” demişti annem. Dikkate değer bir öneriydi. Hemen ilk uykusuzluğumda denedim. Fakat beklenen sonucu vermedi. Aklım dağılıveriyor bambaşka şeyleri düşünürken yakalıyordum kendimi. Filme geri dönüp romantik sahneleri düşüneyim diyordum, sonra içimden bir ses; Meg Ryan da hep kısa saçlı ha, uzun saçlı filmi yok diyordu. Derken uzun saçlı erkekler de amma özen gösteriyor saçına diyordum. Yani saçmalık derecesi epey yüksek bir konudan diğerine atlıyordum. Zihnim pinpon topuydu sanki.
Uyuma taklidi yapardım belki beynimi kandırabilirim diye. Sahte sahte horlardım, gülerdim sonra. Uçuk kaçık hayaller kurardım. Cadılar vampirler uzaylılar ve daha nice tuhaf yaratığın olduğu evrenler düşünürdüm. Rüya görmeyince, insan rüyasını kendi yazıyor.
En nihayetinde uykusuzluğa alışınca, ona artık bir misafir gibi davranıyor insan. Sohbet edip oyunlar oynuyoruz. En sevdiği de yatakta sağa sola dönmece. Onun kovalamaca anlayışı bundan ibaret. Kalkmamı da istemiyor hiç, iliklerime kadar uykusuzluğu hissedeyim istiyor, öyle de anlayışlı.
Sorunlu insanlar uykusuz olur sanırsınız değil mi? Hayır uykusuzluk insanı sorunlu hâle getiriyor. Uyku sırasında beynimizdeki sinir hücreleri (nöronlar) arasında öğrendiğimiz yeni bilgileri hatırlamamıza yardımcı olan yollar oluşuyormuş. Uyku yoksunluğu beyni yoruyor, bu nedenle görevlerini de yerine getiremez hâle geliyormuş. Ve bu zararlarından sadece bir tanesi.
Uykusuz olduğumuz zaman olumsuz düşüncelere daha çok sahip oluyor ve onların arasında sıkışıyoruz.
“Ruhsal hastalıkların çoğunda uyku sorunları gelişiyor. Örneğin, depresyon hastaları sabahın çok erken saatlerinde kalkar ve tekrar uykuya dalma isteklerine karşın genelde bunu başaramazlar. Alınan uyku miktarı; ruhsal hastalık belirtilerini, şiddetini doğrudan etkiler. Manik depresif kişilerde uyku yoksunluğu manik dönemleri (saldırganlık ve aşırı aktivite) tetikleyebilir.” deniyor.
Alkol de uykuyu bozuyor. Uykusuzluk çeken insanların çoğu sorununu alkolle çözmeyi deniyor. Oysaki alkol sadece hafif uyku dönemini tetikler. Uykunun tamir işlevi olan diğer bölümlerinin miktarını azaltıyor.
İlk başta vücut tolere eder sanıyorsunuz ancak zararları ilerleyen günlerde kendini gösteriyor. Konuyla ilgili Insomnia filmini tavsiye etmeden geçemeyeceğim. Uyanıkken kâbus görmek istemiyorsanız uykunuza dikkat edin.