Bedenimi kayıp yollarda sürüyorum. Sayısız çukur ve yükseltilere çarparak ilerlemekteyim. Acınası bir durum gibi gözüküyor ama devam ediyorum. Yalnızlığın verdiği korku, açlığımı dindiriyor. Yokluğunda kaybolurken varlığını düşünmek güven veriyor parçalanmış zihnime. Dökülmüş gözyaşlarımı topluyorum; kimisi kayıp gidiyor elimden, kalanlar sadece kırgınlık getiriyor yüreğime. Yolda kaybolmuşum, yolculuğumun ne tarafa götüreceğini merak içinde bekliyorum. Her adım bir sevinç, aynı zamanda kargaşa getiriyor umutsuz kalbime. Etrafını sarıyor; içinde kaybolmak üzere, varoluş sancısı çeken bedenimin. Yakarışlarım, isyanım ve çığlıklarım arasında kayboluyorum. Yokluğun içindeki bir huzme gibi büyülenmiş izliyorum. Gerçeklik algım engin sulardaki bir odun parçası gibi kayboluyor savrularak. Çırpınışlarımın sesi yayılıyor gökyüzüne, dans ediyor göğün eteklerinde. Artık uzakta ve arkama dönüp baktığımda korkuyorum, yitirdiklerimi özleyeceğimden korkuyorum. Tuhaf olan ne bilemiyorum artık; insan olmanın sersemliğinde bir ruha sahip olmak mı, yoksa ruhunu kabzeden bir bedene sahip olmak mı? Hangisi daha makul seçemiyorum ama ikisi de benim benliğim ve ne kadar gerçeklik algısından kaybolsam da nahif hayatımı seyrediyorum yokluğunda.
Ufka baktığım zaman anlıyorum ne kadar basit düşündüğümü. Düz sandığım yanlışlığı aslında bir dairenin yanında asılı durduğumu fark ettiğim doğruluğu oluyor. Beni tutan birikmiş olan anılarım mı yoksa bir kütle çekim kuvveti mi emin değilim. Çocukluk sancılarım birikiyor ve ayaklarım daha sert basıyor sanıyorum büyük bir yanılgıyla. Evren daha da ağırlaşıyor üstümde, taşıyamayacak kadar sabrediyorum ve altında kaldığım yüklerin isyanını tutuyorum. Bu haykırışlar niye! Süreli hayatlarımızda varlığımızın değerini anlamak yerine; neden emekleyen bebeklerin, koşan çocukların, tempolu yürüyen yetişkinlerin ve adımlarını sayan yaşlılarız sadece. Karanlık günlerimiz de oluyor aydınlığımızı çalan. Üzüntü gelip geçse de akılda kalan geçmiş yoruyor insanı, sevgisiz olan her nefes acı veriyor.
Sakinliğinde çalkalanan denizlerde gezdim. Vuran her dalga aldığım bir ders misali anlattı gerçekleri, savurdu çalkantılı sularından. Zamanın akışında dingin olduğu anlar da oldu. Her vurduğu dalgada ise bıraktığı izler geçen günlerin sancılı olduğunu anımsattı. Birikmiş acılarını ve tüm ruh denizini salladı kafiyeli bir şarkı melodisiyle. Dingin suların ilerisinde karayı gördüğüme mutlu olsam da yolculuğun verdiği yorgunluk üzüntünün kaynağıydı. Her çekilen kürek geride bırakmış olduğum acı gerçeklerin havuzunda gidilen yollara eşdeğerdi. Zamanın yoksulluğunda ilerledim. Vazgeçmek gelse de içimden devam ettim. Yakınlık kavramı kaybolmuştu zihnimden, yazık olan kendime değil kendim dediğim bedenime oldu. Sanırım vermiş olduğum değeri fazla büyütmüş olmalıyım, içimdeki koyu boyalı odalarda. Ulaşamadığım bir kara parçasıydı sadece, umutsuzluk içinde bulunduğum yere yıkılıverdiğim. Sanki bir daha ulaşamayacak gibi ruhumun sevgi kusurunda kayboldum. Âdeta rüzgârın engin suları çırpması gibi sarsıldım. Uzun yakarışlardan sonra ayağa kalkarak etrafıma baktım. Umut ile koştuğum o yerin kaybolmuşluğu vardı üzerinde ve sade bir hava. Derin bir iç çekerek ufka doğru baktım. Güneşin batışı kararmakta olan gövdemin habercisi, aynı zamanda huzuruydu. Gün batımı ile mest olan bedenim yere kapandı ve gelmekte olan karanlığı kabullenerek tadını çıkardı.
Açılan gözlerim parıltılar içinde yalnızlığımı karşıladı. Uzaklardaki tane tane ışık kıvılcımları aydınlık vermese de sanılanın aksine kaybetmiş olduğum huzuru az da olsa dizginlemişlerdi. İlerlemek istedim ancak çabalarımın hepsi gereksiz olup etkisini yitiren bedenimi korku kaplamıştı. Uzandığım aydınlıkta aradığım gerçekliği bulabileceğimi düşünmüyordum ama denilenin aksine hep bir ışığa gitme, aydınlığa gitme hevesi vardı. Varlığımızın belki de temel sebebi buydu. Kendi karanlığımızdaki aydınlık arayışımızdı. Aynı zamanda bir bütünün parçası olduğumuzun habercisiydi bilinmeze olan yolculuğumuzdaki. Kaybettiğim benliğimi aramaya başladım, karanlığımı aydınlatan yanılsamalara doğru ilerlerken.