Hayattan alıntılanmış kısa bir hikâye
UMUTLU EV KADINLARI
Canan, Leyla, Ahu, Ayten ve Feride… Bu beş kadın aynı dairede komşulardı. Pandemiden önce çok sık görüşemiyorlardı aslında ama pandemi bu beş kadını tanıştırmış ve bağlamıştı. Her gece birinin evinde buluşurlar ve mutfak masasında hayatlarını paylaşırlardı. Yine her gece olduğu gibi mutfak masasının etrafında buluşmuşlar kahvelerini yudumluyorlardı. Mutfak masasının anlamı çok büyük bir şey değildi aslında sadece samimi bir ortam oluşuyordu. Kahvelerini yudumlarken günün kritiğini yapıyorlardı ama bundan çok sıkılmışlardı artık çünkü hep aynı şeylerden bahsediyorlardı. Sebebi ise herkesin evde olması ve hep aynı şeyleri yapıyor olmasıydı. Masada oturan, sosyal medyada dolanan Leyla tiz sesi ile mutlu bir şekilde birden:
-Aaa bugün Hıdırellez’miş.
diyerek bağırdı. Feride’nin aklına geçen yıllar ablaları ile yaptığı gül ağacının dibine dileklerini gömdükleri geldi ve bu anısını kızlara anlatarak tekrardan yapma fikrini sundu. Kızlar hemen kabul etti ve aldılar ellerine kâğıt kalem hemen yazmaya çizmeye başladılar. O kadar mutlulardı ki sanki o an yazdıkça dilekleri gerçekleşiyordu, kendi aralarında bu hâllerine de çok gülüyorlardı. Canan üniversite sınavına hazırlanıyordu ve bu dönem tek derdi üniversiteyi kazanmaktı. Bu yüzden kazanmak isteği üniversitenin adını büyük harflerle yazdı, yanına hangi bölümü kazanmak istediğini belirtti, ne olur ne olmaz çünkü istediği bölümü okumak istiyordu. Feride kocasına fabrika çizmişti hatta işçilerin sayısını fabrikanın adını her şeyi belirtmişti, fabrikadan gelen kazançla kendisine araba almayı hayal etti ve araba çizdi. Oğlunu ve kocasını araba konusunda unutmadı tabii. Canan da oradan annesine kızıyordu beni unutma, benim içinde bir şeyler çiz belki senin dileklerin gerçekleşir, diyordu. Ahu pandemiden dolayı gidemediği Van’daki üniversitesini çizmişti, yanına başka üniversiteler de çizdi o bölümü bitirdikten sonra başka bölümde okumak istiyordu ama bu sefer istediği şehirleri de belirtti. Van çok uzak olduğu için uzak bir yerde okumak istemiyordu. Yurt dışına çıkmak istiyordu, bu yüzden kendisine kolay bir şekilde pasaport da çizdi. Leyla’nın pandemiden dolayı mezuniyeti olmamıştı, bir kep atmayı geç, diplomasını bile alamamıştı. O yüzden diplomasını çizdi. Tabii diplomayı aldıktan sonraki işini de çizdi. Ayten de kendine son model araba çizdi. Bunların yanında sağlık, mutluluk, huzur da eklemeyi unutmadılar. Bu yazdıklarını ve çizdiklerini sabah namazından önce gül ağacının dibine gömeceklerdi ama sanayinin içinde oturdukları için biraz zor olacaktı. Feride’nin aklına sanayinin biraz dışında kalan tek park olan Botanik Park gelmişti ama orada gül ağacı var mı yok mu belli değildi. Bu durum morallerini bozamazdı, yine de kararlıydılar çünkü yazdıkları, çizdikleri her şeye çok inanmışlardı ve yaptıkları şeyi tamamlamak istiyorlardı. Sabah namazında buluştular ve yola koyuldular. Yolda Ayten’in aklına Botanik Park’taki güvenlik geldi, acaba kızar mı diye düşündüler ama yine de bu durumda engel olmadı hatta kendi yaptıkları şeyleri düşünüp gülerek eğlenerek gittiler. Gittiklerinde güvenlik kulübenin içinde uyuyordu ve parkın kapısı kapalıydı, etrafta gül ağacı sadece kapının arka tarafında vardı, kapının altından güvenliği uyandırmadan geçtiler. Hepsi sırayla gül ağacının dibine dileklerini, hayallerini, umutlarını gömdü.
Gömdüklerinde çok mutlulardı, çok inanmışlardı yazdıklarına çizdiklerine çünkü artık böyle küçük şeylerden bile umutlanmaya ihtiyaçları vardı.