İnsan öldükten sonra 3 şey onunla mezara gelecek. Malı, çocukları ve ‘ameli.’ Toprak atlıldıktan sonra malıyla çocukları geri gidecek, birtek ‘ameli’ onda kalacak.
Sonra mezarından iki şey ondan bölünecek; toprağın üstünde ki malı ve toprağın altında ki bedeni. Ruh bunları görecek. Haram mı helal mı demeden biriktirdiği malının hesabını göreceği için dizini dövmek isteyecek ama diz nerede el nerede?
Biz bunları düşünmeyerek basit hatalar yüzünden, karşımıza çıkan hayırlı insanları terk edip kıymeti bir hiç olanlara mahkum kalıyoruz. Kalbi çirkine sırtını ezberletmemenin bedelidir belki tüm bunlar. Amelini kötülükle harmanlamak nasıl iyi mi?
Kibirli olanın verdiği can hasebiyle seni o ölçüde küçümsemesi gibi bir huyu var. Yapılan iyiliklerde göze kakılır olmuş. İyileştirdiğin kim varsa seni hasta etmeye and içiyor.
Başkalarının seni gördüğü ölçüde düzgün davranman seni iyi yapmaz. Sen yalnızken nesin? Seni aşağılayanlara karşı adil olmanın acısıyla tanıştın mı hiç. Ne yapardın?
Yükseldiğin bir ölçüt sayarın mı var? Kendine iyi biriyim demen, çok yalancı birinin ben hiç yalan söylemiyorum demesi gibi bir hal.Tıpkı, namus ve ahlak şövalyeliği yapıpta aslında en ahlaksız olan biri gibi. Nietzsche haklıydı.
Fırın sahibi olduğun için güzel giden her şeyin mahvolmaması adına, ekmek almaya gücün yokmuş gibi davranman seni iyi biri yapmıyor. Zenginlik kalpte, o da gizlenmez. Yoksa amelini de unutursun.
Mal sahibi olmanın gururlu haliyle tanışıpta nefsine hakim olabildin mi. Sevdiklerini incittin mi malın var diye. Nefsinden kaç darbe aldıysan onların üzerini örtebildin mi tövbelerle?
İnsanlara iyilik yapıpta mükafat mı bekledin? Hani iyilik yayılırda ben de karşılık bulurum diyerek iç çektim mi diye hiç sorabildin mi kendine?
İyi biriyim demen neye göre? Kalbin hal ölçütünü sen kendin bilemezsin. Açıpta kendi kalbine mi baktın? Bu tıpkı giden bir cenazenin ardından iyi veya kötü biri diye yorum yapan insanlar gibi. Bunu bilemezsin.
Yukarılara tırmanınca ego denen köpek tarafından kovalandın mı Nietzsche gibi. Ne yapardın? Sevilen olma kapılarını kapatıp mütevazi bir biçimde seven olmanın zor haliyle tanıştırdın mı kendini. Yapabilir misin?
İçinden binlerce kötülük geçenlerin kendini iyi biri gibi görmesinin gülünçlüğünü yaydın mı birilerine? Sana karşı hatasını zayıflık olarak gördüğün kişinin bir kusurunu yaydın mı gizledin mi?
Hatalarının farkına varmasının fırsatını tanıdın mı sevdiklerine? Yoksa duvar mı oldun. Kendi içinden geçen kirli düşüncelere, bir başkasının kirli düşüncelerini bilme ihtimaline utandığın gibi utanabildin mi. Yenebildin mi içinde ki canavarı?
Bir acı sarmalındayken ne kadarlık bir teslimiyetle sarılabildin Allaha? Çok sevdiğin Dünyan Allah’ı unutabileceğin ihtimalini hatırlatabiliyor mu sana? Dili var mı?
Her elim bir olayında Allah’ın sana yakınlığını hissedebildin mi. Tam bir teslimiyetle onun yoluna sarılabilmenin onun senden razı oluşundan eminliği mi sardı yoksa nefsini?
Günde 5 vakit günaha giriyorum diyememenin kötülüğünü mü yaşattın kendine? Ben kimim ki diye hiç sorabildin mi? Eğer sanslıysan 75 senelik ömründe 75 kez görebileceğin mevsimlerin kısalığını hiç hatırlatabildin mi kendine?
Seni övdükleri sürece onların yolundan gittiğini bilmemek nasıl bir duygu. Vejeteryansın ve boğanın sana saldırmayacağını düşünüyorsun. Kaç darbe alıpta ayağa kalkabildin?
Her gün doğumundan sonra ki güneşin doğacak oluşunun bilinirliliği insanı ayakta tutuyor. Neyse ki umut var. Umut, gün doğumunu sana gönderen Allah’ın bilinirliğinde saklı.
İnsanda bir yer var ve bir şeyler hortlamadan gömeyebiliyorsun. Orası da zihin. Tecrüben birikiyor ve bu sayede. Göm ki, açığa çıkacak acın kanatmasın senin bedenini. Gömersen yok oluyor. Yaşamak; unutmakta saklı. Hatırlarsan ölürsün.