Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altında. Zemheri ayazıydı, yaz güneşi koynunda. Zalimler pusudaydı, bedenim paramparça. Ucuz can pazarıydı, kalemi düştü kara. Uğurlar olsun, hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun; bir keskin kalem, bir kırık gözlük yürekli yiğitlere hatıran olsun.
Yazıma bu kelimeler ile başlamak istedim. Hepimizin bildiği gibi Selda Bağcan’ın seslendirdiği bu şarkı parçası birkaç kelimeden çok daha fazlasını, bu ülkenin bir aydınının ölümünü haber veriyor bize. Katledilen bu ülkenin geleceğidir aslında. Bu şarkı sözlerinin söylemek istediği budur. Birileri ülkemizi karanlığa boğmak istiyor ve hep istedi, ileride de isteyecek. Bu şarkı bana hep bunları hatırlatır.
Uğur Mumcu Kimdir?
Uğur Mumcu 22 Ağustos 1942 yılında Kırşehir’de doğmuştur. 4 çocuklu bir ailenin 3. çocuğu olarak dünyaya gelen Uğur Mumcu’nun annesi Nadire Hanım ve babası tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey’dir.
İlköğretimini Ankara Devrim İlkokulunda ve ortaöğretimi Ankara Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyan Uğur Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961’de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak için başladığı Ankara Üniversitesinin Hukuk Fakültesinde 1965’te mezun oldu. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü‘ne sahip oldu. 1963’te fakültede öğrenci derneği başkanı oldu. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta‘nın asistanı olarak çalıştı.
Yeni Ortam gazetesinde çalışan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te “Gözlem” başlıklı köşesinde sık sık yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975 Mart’ında makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını çıkardı. Aynı sene, Altan Öymen‘le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel‘in yeğeni Yahya Demirel‘in hayalî mobilya ihracatını konu alan, Mobilya Dosyası adlı kitabı çıkardı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet gazetesi için yazmaya başladı. “Gözlem” başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım’ına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları basıldı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasi hayatlarını, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı “Büyüklerimiz” basıldı.
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilişkisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda aydınlatmak için yazdığı kitabı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca‘nın Papa‘ya suikast girişiminden sonra Ali Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye’de terör olaylarının artması sebebiyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına parmak bastığı kitabı Çıkmaz Sokak’ı yayımladı. 1982’de Ali Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na sunulan, ancak Kenan Evren‘in imzalayanları “vatan hainliği” ile hitam ederek dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan zulümleri anlatan “Sakıncasız” adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca adlı kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması kitabı 1919-1925 yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. Ardından 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet gazetesine geri döndü.
Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde “MOSSAD ve Barzani” isimli bir makale yazdı. Bu makalesinde Barzani, CIA ve MOSSAD arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:
“Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?
…
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayımlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu’nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan‘ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.
SUİKAST
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara‘da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirdi. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.
Suikastı; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında MOSSAD’ın‘ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde Mumcu’nun, seri numarası silinmiş ve Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani‘ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Bununla beraber, ağabeyi Ceyhan Mumcu kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde MOSSAD ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu’yla bire bir olarak görüşmek istediği ancak Uğur’un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin gerçekleştiğini belirtmiştir. Ayrıca suikasta uğramadan önceki süreçte, Uğur Mumcu, Kürt Dosyası adlı kitabını kaleme almaktaydı. Bu kitabında PKK’nın oluşumunu, Kürt ayaklanmalarını, Öcalan’ın aldığı dış desteği ve Barzani-İsrail-Öcalan ilişkisini incelemekteydi. Kitabını bitiremeden ölmüştür.
Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu‘yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “Cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğunu” belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.
GENÇLİĞİN GÖZÜNDEN
Yukarıda bahsettiğim her şey internette var olan ve durum tespiti anlamında yazılan yazılardır. Ben bir Türk genci olarak geçmişimizde bu tarz olaylar olmasından utanç duyuyorum. Ülkemizde aydınların öldürülmesinden, baskı yapılmasından, istediğini söyleyememesinden utanç duyuyorum. Eli kalem tutanların, eli silah tutanlardan daha az değer gördüğü bir dönemi yaşadı bu ülke ama görüyoruz ki eli kalem tutanlar nesillerce unutulmazken eli silah tutanlar sadece o dönemin içinde var oldu ve yok oldu. Bu şekilde de olmaya mecburlar, üretmiyorlar. Ülkemizde Necip Hablemitoğlu gibi, Uğur Mumcu gibi aydınların öldürülmüş olması ve faillerinin koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından bulunamıyor olması gerçekten büyük şeyler atlatmış olduğumuzun kanıtıdır. Umarım gelecekte bu tarz olaylar hiç yaşanmaz, umarım benim gibi 21 yaşında olan, benim dönemimin gençleri bu ülkede özgürlüğün, tartışma kültürünün temelini atarlar. Umarım benim neslim fikirlerin baskılar ile susturulamayacağını, bunun her zaman daha büyük fikriler ile yıkılacağını bilirler ve her fikre saygı duyarlar. Uğur Mumcu, araştırmacı-gazeteci olarak bu ülkeye büyük hizmetler etmiştir. Atatürk’ün de dediği gibi “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” Atatürk’ün de dediği gibi Uğur Mumcu büyük bir vatanseverdi ama bu topraklarda hiçbir başarı ve iyilik cezasız kalmaz. Uğur Mumcu’ya yapılan da bu başarılı araştırmacılığının getirdiği en büyük ödüldü belki. Ben tam 28 yıl sonra dahi onu büyük umutlar ile anarak bu yazıyı kaleme alıyorum. İyi ki vardın sayın Uğur Mumcu. UĞURLAR OLSUN.