Artık Türkiye Cumhuriyeti devleti sadece yumuşak gücünü değil, sert gücünü de sınırlarının çok daha ötesinde hissettirmeye başladı. Eskiden nasıldık diye, bir kendimize soralım.
Ülkemiz son birkaç yıl öncesine kadar milli savunma politikalarını, savunma yani kendi üzerine gelecek tehditleri bertaraf etmek ancak sınırlarının ötesinde varlık göstermemek üzerine kuruyordu. Bunun başlıca sebepleri, ülkemizin diplomatik gücünün şu anki kadar iyi olamaması ve dünya düzeninin buna müsaade etmemesidir. Ancak artık Türkiye, defalarca kez sınıfta kaldığı “diplomasi” sınavından artık geçmiş gibi görünmekte. Dünya düzenini de son 5 yıl içinde meydana gelen değişimler ile madde madde ele alalım.
- ABD Ortadoğu bölgesindeki hegemonyasında boşluklar oluştu.
- Putin Rusya’sı, bölgedeki boşlukları kullanarak nüfuzunu arttırdı ve yayılmacı politikasını geliştirdi.
- Avrupa Birliği ülkeleri kendi içinde fikir ayrılığı yaşamaya ve kutuplaşmaya başladı.
- Brexit ile bu ayrılıklar somut hale dönüştü.
- Fransa ve Almanya gibi, AB’nin lokomotif ülkeleri ABD ile fikir ayrılığına düştü.
- ABD’nin politikaları, Ortadoğu odaklı olmak yerine Asya bölgesine odaklanmaya başladı. Ortadoğu bölgesinde diğer aktörler için bir manevra alanı doğdu.
Yukarıda bahsettiğim gelişmeler ile Türkiye, bölgesinde hareket serbestliği yakalamaya başladı. Böylece artık oyunu daha sert oynayabilecekti.
Tabii bu dönemin önemli bir faktörü de Suriye İç Savaşı oldu. Türkiye çözüm süreci ile neredeyse teröriste terörist demeyen bir hale geldiğinde, ABD Suriye’de kendisine müttefik olarak YPG/PYD’yi seçti. Burada sizlere, YPG’nin 2003 yılında terörist başı A. Öcalan’nın talimatı ile PKK’nin Suriye uzantısı olarak kurulduğunu hatırlatmak isterim.

Türkiye diplomatik yollar ile bu kirli ittifaka karşı tepkisini gösterdi ve sesini yükselterek göstermeye devam etti. Ancak ABD her zaman olduğu gibi, müttefiklik ruhunu dikkate almayarak kendisinin ve İsrail devletinin çıkarları uğruna sınırımızda bir terör örgütünü eğitmeye ve silahlandırmaya devam etti. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomasideki önceliği olan “ABD ile işbirliği ve uyumluluk” faktörü anlamını yitirmeye başladı.
2013-2016 Yılları arasında PKK/YPG ve IŞİD kaynaklı birçok saldırıya maruz kalan Türkiye, üstüne FETÖ’nün darbe girişimi ile derin bir yara aldı. Terör tehdidinin Türkiye’nin tahammül sınırlarının çok üzerine çıkması ve diplomatik yollar ile hiçbir sonuç alınamaması üstüne üstelik “IŞİD ile mücadele koalisyonu”ndan gerekli desteği alamayan Türkiye Cumhuriyeti için zincirleri kırma vakti gelmişti…
Sınır Dışı Operasyonlar
İlk olarak, 2016 yılında darbe girişiminden sadece 39 gün sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından IŞİD ve YPG unsurlarına karşı Fırat Kalkanı Harekatı gerçekleştirildi. Bu harekat boyunca hava sahasının Türk Hava Kuvvetleri’ne açılmaması, ABD güçlerinin söz verdiği hava desteğini vermemesi ve ABD’nin operasyona siyasi destek vermemesi hafızalarda yer etti.
İlerleyen dönemlerde ABD ile yapılan tüm diplomatik temaslara rağmen YPG’nin silahlandırılması devam etti. Böylece Türkiye ve ABD Suriye İç Savaşı’nda karşı saflarda yer aldı. Ardından 2018 başında Zeytin Dalı Harekatı icra edildi, Türkiye sahada ABD ile değil Rusya ile işbirliği yaparak somut kazanımlar elde etmeye başladı. ABD ise tüm diplomatik temaslara rağmen tutumunu değiştirmedi. Böylece Türkiye için artık Rusya da bir stratejik müttefik haline geldi çünkü Türkiye somut kazanımlar elde etmenin tadına varmıştı.
Fırat’ın doğusunda YPG’nin varlığı güçlenerek devam ettiği için Türkiye tarafından Barış Pınarı Harekatı başlatıldı. Bu operasyon yapılırken de ABD güçleri bölgeden çekilmeye zorlandı. Harekatın faal kısmı birkaç günden ibaret oldu. Ancak bu süre içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri, “terör koridor”una bir çomak sokmuştu. Daha sonrasında ABD ve Rusya ile karşılıklı mutabakatlara varıldı ve operasyon durdu.

Son günlerde de gündemimiz Libya. Meclisimizden geçen tezkere ile BM tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne askeri gücümüz ile destek vermeye başladık. Tabii bundan önce Doğu Akdeniz’de Türk Deniz Kuvvetleri yoğun bir ganbot diplomasisi uygulamaya başladı. “Mavi Vatan” olarak tabir ettiğimiz münhasır ekonomik bölgemize hiçbir yabancı sondaj ve araştırma gemisini sokmuyoruz. Deniz ve hava kuvvetlerimiz ile müşterek tatbikatlar yapıyoruz.
Değerlendirme
Türkiye, kendi sınırlarına yoğunlaşan tehditler üzerine çareyi, bu tehdit unsurlarını sınırlarından uzağa atmakta buldu. Bu strateji ile Suriye de, “Terör Koridoru” olarak ifade edilen terör yapılanmasını yok etti, teröristlerin sınır bölgelerindeki etkilerini minimum düzeye indirdi. Bu strateji ile çok önemli kazanımlar elde eden Türkiye, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumakta da sert gücünü kullanmaktan çekinmiyor. Sınırlarından neredeyse 1000 km uzakta Libya’da çıkarları için askeri varlık bulunduruyor, bölge siyasetine yön veriyor. Siyasi arenada istediklerini elde etmek için askeri gücünü sahada öne sürüyor.
Bu politikanın istediğimiz hedeflere ulaşmamızı sağlamasına ve siyasal seçkinlerimizin söylemlerine bakılırsa Türkiye, bu politikasını uygulamaya devam edeceğe benziyor. Artık Türkiye, bölgesinde çok daha dişli bir rakip olarak öne çıkıyor..