Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde başlangıç Türkiye, Ermenistan daha bağımsızlığını ilan etmeden önce Moskova Büyükelçisi Volkan Vural’ı ikili ilişkileri geliştirme yollarını görüşmek üzere Nisan 1991’de Ermenistan’a göndererek Erivan ile iyi ilişkiler kurma iradesini ortaya koydu. Bu ziyaret aynı zamanda Ermenistan’a Türk tarafından yapılan ilk üst düzey ziyaretti. Bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı 16 Aralık 1991’de hiçbir ön koşul ileri sürmeksizin ilk tanıyan ülkelerden birisi Türkiye idi. Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen Ermenistan 25 Haziran 1992’de imzalanan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne Türkiye tarafından kurucu üye olarak davet edildi.
Türkiye, Ermenistan’ı 16 Aralık 1991 tarihinde tanımakla birlikte diplomatik ilişki kurmadı ancak, Batılı ülkelerden Ermenistan’a gönderilen insani yardımların ülkesinden geçmesine izin verdi. Hatta Türkiye, bağımsızlıktan sonra ekonomik açıdan zor duruma düşen Ermenistan’a bizzat kendisi de insani yardım gönderdi. Türkiye’nin bu yaklaşımında belirleyici olan etkenler arasında Ermenistan ile ilişkilerini geliştirerek Orta Asya ile doğrudan bağlantı kurma ve dünya Ermeni diasporasının uluslararası arenada önüne çıkarttığı zorlukları bertaraf etme düşüncesi öne çıkmaktaydı. Ayrıca, Ermenistan ile kurulacak ilişkiler yoluyla Erivan’ın Rusya’nın etkisinden uzaklaştırılması ve Dağlık Karabağ sorununun çözümünde daha etkin olunması amaçlanıyordu.
Ermenistan açısından, Batı dünyası ile doğrudan bağlantı kurmak ve ekonomik olarak gelişme sürecine girmek için en akılcı yol Türkiye ile ilişkilerini geliştirmekti. Bu yüzdendir ki Ermenistan’ın ilk devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan yönetimi ilk yıllarda Türkiye ile ilişkileri normalleştirmekten yana idi. Ancak Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Erivan yönetimi- ne baskı yapan milliyetçi çevrelerin etkisiyle daha ilişkilerin kurulmaya başlandığı ilk anlardan itibaren bir türlü normalleşme sürecine giremedi. 23 Ağustos 1991’de kabul edilen Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinde Ermenistan’ın, soykırımın uluslararası alanda kabul edilmesi için sürdürülecek çabaları destekleyeceği ifade edilmekteydi. Her ne kadar bu ibare 1995’te kabul edilen Ermenistan Anayasası’nda yer almasa da, anayasanın giriş bölümünde “Emenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan ulusal arzularını tanıyarak” ifadesinin yer alması Türkiye tarafından uzun vadede tazminat ve toprak taleplerinin gündeme geleceği şeklinde yorumlandı. Anayasanın 13. maddesinin 2. paragrafında ise Türkiye topraklarında bulunan Ağrı Dağı’nın devlet arması olarak kabul edildiği belirtildi. Daha da önemlisi Ermenistan Parlamentosu’nun Şubat 1991’de, çok taraflı bir antlaşma olan ve aynı zamanda Türkiye-Ermenistan sınırını da düzenleyen 1921 tarihli Kars Antlaşması’nı tanımadığını açıklamasıydı. Bütün bunlar ister istemez ilişkilere olumsuz yansıdı.
Türkiye’nin 1992 baharında aldığı, Ermenistan’ın iki ülke arasındaki sınırı tanıdığını yazılı bir şekilde bildirmediği sürece Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmayacağı yönündeki karar bu gelişmelere verdiği bir tepkiydi. Azeri-Ermeni savaşı ve Dağlık Karabağ’daki durumun 1993 yılına doğru Ermenistan’ın lehine dönmesi üzerine iki ülke ilişkileri tamamen kesildi. Türkiye, Azerbaycan topraklarının %20’sinin Ermenistan tarafından işgal edilmesi üzerine ambargo uygulamaya başladı ve kara-hava sınırlarını Ermenistan’a kapattı. 1988 yılında başlayan Ermeni-Azeri çatışmalarının şiddetlenerek Şubat 1992’de Hocalı katliamına neden olması üzerine Türkiye, Nisan 1993’te Ermenistan sınırını tamamen kapattı. Söz konusu çatışmalar neticesinde çoğu Azeri 30 bin kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 1 milyon Azeri de başka yerlere göç etmek zorunda kaldı.
Laçın Koridoru, Azerbaycan’ın sınırları içinde bulunan bölgede Mayıs 1992’de Karabağ Ermeni güçleri tarafından açılan Ermenistan ile de facto Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni birbirine bağlayan geçit bölgesi.
Daha önce de değindiğimiz gibi, bir taraftan normalleşme süreci sürdürülürken diğer taraftan Ermeni diasporası ve Ermenistan 2015 yılında sözde soykırımın 100. yılı anmaları için hazırlıklar yapmaktaydı. Türkiye’nin Ermenistan ile yakınlaşma ve ilişkileri normalleştirme çabasının başarıya ulaşması, diasporanın 100. yıl anma faaliyetlerinin zeminini de sorgulamaya açacağından dolayı diaspora normalleşme girişimlerine şiddetle karşı çıkmaktaydı. Süreci engelleme konusunda oldukça başarılı da oldular. Ermenistan yönetimi de sözde soykırımın 100. yılı için çok iyi hazırlık yapıp 24 Nisan’da bu hazırlıklarının meyvelerini topladı. Başta Almanya, Vatikan ve Rusya başta olmak üzere, bazı ülkelerden soykırıma dair Ermenistan tezlerini destekleyen üst düzey birtakım açıklamalar yapıldı. Bu açıklamalar sebebiyle Türkiye bazı ülkelerden büyükelçilerini geri çekmek gibi sert tepkiler verdi. 100. yıl süreci Erivan yönetiminin aslında daha protokoller imzalanırken ve normalleşme süreci devam ederken bile ilişkilerin daha da gerilmesi pahasına hazırlık içerisinde olduğunu gösterdi. Bu politikayla birlikte Türkiye ile Ermenistan arasındaki en ciddi yakınlaşma çabası 100. yıl ihtiraslarına kurban edildi. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bütün alınan mesafelere rağmen en başa dönüldü diyebiliriz. Belki de kaçırılan bu fırsat bir daha hiç ele geçirilemeyecek. Bu aşamadan sonra normalleşme sürecinin uzun bir süreliğine ve kesin olarak siyasetin tozlu raflarında kalacağını söyleyebiliriz.
Kaynak: “Bölgesel Sorunlar ve Türkiye” BİLGESAM Yayınları, Atilla SANDIKLI