Öncelikle hepiniz hoş geldiniz, bu yazıyı okumadan önce “Türkiye Ekonomisin Sorunu Nedir?” başlıklı yazıma göz atmanızı tavsiye etmek durumundayım. O yazıda açıkladığım bazı şeyleri burada yeniden açıklamayacağım.
Türkiye ekonomisi siz değerli okuyucuların da bildiği üzere zorlu bir dönemden geçmektedir. Bu zorunlukların neler olduğunu ve bu zorluklara nelerin sebep olduğundan önceki yazılarımda bahsetmiştim, profilimden ulaşabilirsiniz. Bu yazıdaysa tüm bu problem karşısında Türkiye’nin son dönemde aldığı tedbirlerden ve yeni dönem çalışmalarından bahsedeceğiz. Şunu belirtmem gerekiyor ki bu yazıda objektif yorumlar çoğunlukta olmakla beraber, henüz tam olarak net olmayan bazı olaylarda da gerçeğe en yakın olduğunu düşündüğüm kendi yorumlarım da yer almaktadır.
Öncelikle “Yeni Dönem” olarak nitelendirmemizin sebebi, ekonomi yönetiminde yapılan strateji değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Sizlerin de bildiği üzere 7 Kasım 2020 tarihinde TCMB Başkanı Murat Uysal’ın görevden alınmasının hemen ardından, Berat Albayrak 10 Kasım 2020 tarihinde görevinden affını istedi ve bu isteği kabul edildi. En başta arka arkaya yaşanan bu görev değişiklikleriyle alakalı bazı teoriler ortaya atılsa da geldiğimiz nokta gösteriyor ki bu değişikliklerin asıl sebebi yeni bir ekonomik strateji izlemek. Önceki yazımızda da değindiğimiz gibi piyasaya maalesef TCMB’nin bağımsızlığına ve Maliye Bakanlığı’na karşı olan güvenini yitirmişti. Bu sebepten bu kurumlardan gelen açıklamalar her ne kadar strateji değişikliği işaret etse de piyasa bu açıklamaları dikkate almıyor, güvenmiyor, inanmıyordu. Anlaşılacağı üzere hükümet bu konuda bir şeyler yapma ihtiyacı duydu ve isimleri değiştirerek kurumlara olan güveni yeniden tahsis etmeye çalıştı.
Basın organlarında yayılan habere göre bu görev değişikliklerinin ana sebebi mevcut TCMB Başkanı Naci Ağbal’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ekonomik bir sunum yaparak durumun ne kadar ciddi olduğunu belirtmiş olması. Haberlerin içeriğine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomik durum hakkında yeteri kadar bilgilendirilmiyordu ancak bu sunumdan sonra mevcut durumun farkına varıyor ve görev değişiklikleri gerçekleşiyor. Elbette ki hükümet durumun böyle duyulmasını da istemiş olabilir ne de olsa “Kötü yönettik, o yüzden değiştirdik.” gibi bir yorum yapmaları siyasi itibarlarına zarar verirdi.
Sonuçta bu görev değişiklikleri bazı sebeplerden bir şekilde yapıldı. Peki ne değişti? Neden yeni dönem olarak nitelendiriyoruz? Nasıl bir strateji değişikliği meydana geldi?
Öncelikle en net değişimi faiz politikasında gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. TCMB’deki görev değişikliğinin ardından güvenin yeniden tahsis edilmesi için ilk olarak piyasanın en çok beklediği şeyi gerçekleştirmek gerekiyordu yani faizleri artırmak gerekiyordu. Bunu iyi bilen TCMB 19 Kasım 2020 tarihinde politika faizini 475 baz puan artırarak , %10.25’ten %15’e çekti. Bu hareketiyle en azından faiz konusunda artık bir artırıma gidilebileceği sinyalini verdi. Bu karardan 1 gün önce yani 18 Kasım tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yatırımcıyı yüksel faizlerle ezdirmemeliyiz.” şeklinde bir cümle kurdu. Cumhurbaşkanının bu açıklamasından sonra gelen faiz artırımı kararı, bir nebze de olsa piyasada TCMB bağımsız hareket ediyor algısı oluşturdu. Nitekim faizler zaten örtülü olarak %14 seviyelerine getirilmişti dolayısıyla reel faiz artışı aslında düşünüldüğü kadar yüksek olmadı. Bu sebepten ve enflasyonun beklenin üzerinde çıkmasından dolayı TCMB’nin aralık toplantısında alacağı karar da oldukça büyük önem taşımaktadır.
Bankalar için aktif rasyosu uygulamasını bu yıl sonu itibarıyla kaldırılacağı yönünde bir açıklama gördük. Bu uygulamaya göre bankaların belli oranda kredi vermesi, menkul kıymet alması ya da TCMB ile swap yapmaları isteniyor. Aslında bankalar kredi vermeye zorlanıyor da diyebiliriz. Bu uygulamadan vazgeçildi, zaten son verilmesi de isteniyordu.
8 Aralık 2020 itibariyle altın ve döviz işlemlerde uygulanan valör uygulamasına da son verildi. Bu uygulama yüzünden yapılan işlemler bir gün gecikiyordu. Bu piyasa tarafından oldukça eleştirilen bir uygulamaydı ve sonlandırılması da isteniyordu.
Bunlarla beraber şeffaflık konusunda önemli vurgular yapıldı. Her ne kadar bu konuda önemli vurgular yapılmış olsa da çok bir değişim görmedik. Bu konuda gördüğümüz en önemli değişim, Sağlık Bakanlığı tarafından vaka sayılarının açıklanmaya başlanması oldu. Şeffaflık konusunda şu anda bundan başka kayda değer bir gelişme yaşanmadı.
Hukuk reformu son zamanlarda dillendirilen bir konu haline geldi. 13 Kasım 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Ekonomi ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.” sözlerine yer verildi. Bu konuda en enteresan çıkış Bülent Arınç tarafından yapıldı. Arınç, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için ”Tahliye edilmeliler.” sözlerine yer verdi. Bu da akıllara hukuk reformu derken bundan mı bahsediliyor sorusunu akıllara getirdi. En nihayetinde olay Bülent Arınç’ın istifa etmesiyle sonuçlandı. Bu açıklamalar üzerine Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü bir açıklamada bulunarak Osman Kavala’nın tutukluluk durumu için “Türkiye’nin işlemeyen adalet sistemi üzerinde bir başka leke.” sözlerine yer verdi.
Dış politikada riskleri düşürmek için agresif tutum şimdilik azaltılmış olarak gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Kasım 2020 tarihinde “Kendimizi Avrupa’yla görüyoruz, geleceğimizi Avrupa’yla kurmayı tasavvur ediyoruz.” sözlerine yer verdi. Bu sözler Avrupa tarafından çok da ılımlı karşılanmadı. Bu açıklamalardan kısa bir süre sonra da Libya’ya giden bir Türk gemisi Alman kuvvetler tarafından baskına uğradı ancak Türkiye tarafından agresif bir karşılık gelmedi ve olay gündemden düşürüldü.
Yaşanan bu gelişmelerle beraber Türkiye’nin CDS puanı yani risk primi 500’lü seviyelerden 300-400 aralığına çekildi. Şunu belirtmek gerekiyor ki bu hala oldukça yüksek bir risk puanlamasıdır ancak yine de bir düşüş olduğunu görmek olumlu gelişmeler olduğunu işaret ediyor. Yine aynı şekilde bütün bu değişim ve reform açıklamalarından sonra döviz kurlarından da Türk Lirası bir değerlenme yaşadı. Türk Lirası, dolar karşısında %10’luk bir değerlenme kaydetti.
Peki şimdi ne olacak? Ekonomi düzeliyor mu? Yeni dönemle beraber mutlu olacak mıyız?
Bütün bu soruların cevabı verilen sözlerin ne kadar tutulacağında geçiyor. Eğer bahsedildiği gibi hukuk reformu yapılırsa, risk primi düşürülse, mantıklı ekonomik politikalar uygulanmaya devam edilirse, şeffaflık artırılırsa kısacası ülkede düzelteceğiz dedikleri her şeyi gerçekten sözlerini tutup düzeltme çabasına girerlerse, mutlu bir sonla karşılaşma ihtimalimiz vardır.
Öte yandan dış politikada önemli bir değişim söz konusu o da Biden’ın ABD seçimlerini kazanmış olması. Bence bu değişim hareketlerinin en önemli sebeplerinden birisi de Amerikan seçimlerinden çıkan bu sonuçtur. Biden hükümetiyle önümüzdeki dönemde izlenecek dış politikanın ne yönde olacağı da ekonomi üzerinde büyük bir belirleyici rol oynayacaktır.
Umuyoruz sonunda mutlu olan biz oluruz.