Türkiye’de gitgide yükselen toplumsal olaylar ve şiddet sarmalı, beraberinde kaçınılmaz olarak bildiğimiz sonu getiriyor.
17 Eylül 1980 Darbesi
Bu sadece yönetimle ilgili bir olay değil, aynı zamanda kültür ve sanatın üzerinden silindir gibi geçen bir gerçek. Serinin diğer yazılarında (1, 2, 3,) bahsettiğimiz eserlerin bugüne ulaşamamasının asıl sebebi 80 Darbesi’dir. Çünkü bu sanatçıların bir kısmı direkt yasaklanıyorlar. Dönemin tek kanalı olan TRT’ye çıkamaz hale geliyorlar. Cem Karaca o sırada yurt dışında, Almanya’dan Türkiye’ye dönemiyor ve bir sürgün hayatı yaşamaya başlıyor. Selda Bağcan hapse atılıyor. Edip Akbayram 80’den 87’ye kadar istediği gibi bir albüm yapamıyor. Bunlar buz dağının sadece görünen kısmı. Bu sebeple bu eserlerden olması gerektiği kadar haberdar değiliz.
Darbenin Anadolu Rock’a Etkisi
Darbenin Anadolu Rock’a ve dönemin Türkçe müziğine yaptığı tahribatı şu örnekle hayal edebilirsiniz: Evinizde Cem Karaca, Selda Bağcan, Edip Akbayram, Zülfü Livaneli gibi sol görüşünü açıkça ortaya koymuş insanların plakları var ve bu plaklar darbe döneminde sakıncalı olarak görülüyor. Baskın ihtimaline karşı, korkunuzdan ya bu plakları saklamanız gerekiyor ya da yok etmek. İkinci seçeneği yapmak durumunda kalmış çok insan var. O dönem kaç plak sobada yandı ya da paramparça edilip çöpe atıldı. Şimdi o plakları arıyor, kötü durumlardaki kopyalarına “yüklü” miktarlarda paralar veriyoruz.
80’ler ile Birlikte Gitgide Yükselen Arabesk Kültürü
Seksenli yılların gelmesiyle beraber Anadolu Rock tarzı yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. Bu duruma devlet baskısı sebebiyle icracıların sansür yemesi, 45’lik piyasasının bitmesi, bazı önemli isimlerin tarz değişimleri (Barış Manço’nın grup bazlı müziği bırakıp aranjmana yönelmesi; Erkin Koray’ın müziğini iyice arabeske yöneltmesi…) gibi sebepler neden olmuştur.
Seksenli yıllar, arabesk müziğin çok ön plana çıkarıldığı bir dönemdir. 70’lerin ortalarıyla birlikte yükselmeye başlamış ve 80’lerin gelmesiyle pop müzik icracıları bile arabesk kokan albümlere yönelmiştir. Böyle bir ortamda Anadolu Rock’ın, devlet tarafından sansürleniyorken kendini sürdürebilmesi imkansızdır.
Yükselen Arabesk Kültürü
Arabesk kültür, darbe sonrası toplumu uyuşturmak adına ortaya sürülmüş köylü-kentli kafa karışıklığının kontrol altına alınmasının en önemli ayağı olarak görülür.
Türkiye’nin sanayi bölgelerine doğru gerçekleşen iç göçün etkisi, sonrasında oluşan arada kalmışlık, hor görülme, kabullenilmeme gibi etkenler sebebiyle büyük şehirlerin kültür anlayışı ister istemez evrildi. “Üç otuz” paraya hayatını devam ettirmeye çalışan insanlara bir ağlama duvarı gerekiyordu ve Arap ezgileri bu rehabilitasyon için biçilmiş kaftandır.
“Halk bunu istiyor.” anlayışı (Bu düşünce yapısını, Okan Bayülgen’in de dediği gibi; “lümpen salaklığa” hitap eden Acun Ilıcalı programlarında da görebiliriz.) Acı prim yapmaya başladı, bize benzeyeni sevme halleri kendini iyiden iyiye gösterdi. En çok şive yapan sevildi, en ağlak olan takdir edildi.
Öte yandan, bu kültürün taşıyıcısı rolünü üstlenenler de içlerindeki “Anadolu insanı”nı çabuk öldürdüler. Halk denen güruh o “bizden” dediklerinin erk sahibi olduklarında ilk kendilerini ezdiğini göremedi. Mağarada doğduğunu söyleyenler, okuma yazma bilmemeleri ile övündüler. Toplumsal riyakarlığın yüzü olmaktan çekinmediler. Onlar kazançlarına baktılar, birileri onların dahil olduğu bir kültür(!) anlayışını literatüre kazandırırken…
“Çoğu zaman, kişinin başlangıçta kendisini bir kurban olarak görmesi kalıcı bir imgeye dönüşür. Anne ve babalar, patronlar ya da sevgililer, acı veren kişiler olarak, daha da kötüsü, kendimizi incitmemize neden olan kişiler olarak öne çıkarlar. Toplumsal açıdan bu imge, kaba ama kesinlikle doğru biçimde Marx’ın “lumpenproletariat” düşüncesinde ifadesini bulmuştur: Meyhanelerin koruyucu duvarları arasında, ezilenler çektikleri acıları konuşurlar, kara yazgılarına lanet okurlar ve teslim olurlar. Yapılabilecek hiçbir şey yoktur; teslimiyeti “kadere” bağlamak efendilerin nihai silahıdır.”
Richard Sennett – Authorit