Merhaba Bublogta okuyucuları, bu yazımızda hepimizin küçükken anneannelerimizden dinlediği masallara ve içerisinde geçen varlıklara değineceğiz. Öncelikle bu yaratıkların İslamiyet’ten önceki dönemden beri geldiğini söylemek istiyorum. Yani bu masalların oluşmasında Şamanizm’in ve İslamiyet’in etkileri büyüktür.
Karakonculus: Yurdun farklı bölgelerinde yaygın bir inanışa sahiptir. Kış Cini olarak da bilinir. Anlatılanlara göre kışın en soğuk günleri olan zemherilerde ortaya çıkar ve karşılaştığı kişilere ‘’Adın ne? Nerelisin? Nereye gidersin?’’ gibi birtakım sorular sorar ve cevap olarak da içinde ‘’kara’’ geçen kelimeler istermiş. Eğer cevap veren kişi kara kelimesini kullanmazsa sinirlenir ve elinde bulunan koca tarak ile kafasına vurarak o kişiyi öldürürmüş. Bu varlıktan korunmak için kış günlerinde evdeki taraklar ortalıkta bırakılmaz, saklanırmış.

Kara Korşak: Erbil Türkleri arasında çok yaygın bir inanıştır. İnanışa göre Kara Korşak köpek, eşek, inek, domuz, keçi kılığına girerek gece kapıları çalar ve ev halkının tanıdığı bir sesle onları çağırır ve kaçırırmış. Bu yaratıktan korunmak için pantolonun düğmelerini açmak gerekiyormuş.
Alkarısı: Hemen hemen tüm Türk Dünya’sında yaygın bir inanıştır. Elazığ yöresinde ‘’Elkarısı’’ da denmektedir. Keçi, köpek, kuş, gelin gibi şekillere bürünebilse de daha çok uzun boylu, uzun parmak ve tırnaklı, dağınık saçlı, yağlı vücutlu, el ve ayakları küçük, dişlek, bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, çıplak gezen, göğüslerinden birini geriye atmış, tepesinde gözü olan çok çirkin, al gömlek giyerken tasvir edilir. Alkarısı en çok yeni doğum yapmış kadınlara (lohusa) ve yeni doğan çocuklara musallat olur. Eğer elinde ciğer bulunan bir kadın görülürse hemen yakalanması ve üzerine iğne, çuvaldız gibi bir metal parçası takılması veya zift dökülmesi gerektiğine inanılır. Çünkü Alkarıları lohusanın ciğerini söker ve yer ya da suya atar. Eğer bir Alkarısı yakalanırsa onu yakalayan kişi ‘’ocaklı’’ olur ve ‘’alcı’’ adını alır. Alkarıları alcının ‘’yedi göbek soyuna’’ dokunamaz. Bu yaratıktan korunmak için genellikle sarımsak, soğan, metal eşya, çörek otu kullanılırken zaman zaman lohusa ve bebeklere erkek kıyafeti giydirilip alkarısı kandırılabilir.

Çarşamba Karısı: Çarşamba günleri ortaya çıkan, dişi, korkunç görünüşlü bir varlıktır. Dolaşma hakkı bir günle sınırlı olduğundan her yeri çabucak gezer. Bu yüzden amaçsız, hiçbir iş yapmadan ortalıkta dolaşan insanlara “Çarşamba Karısı gibi gezip durma.” denir.
Acdaha: Başkurtlara göre Acdaha göllerde, dağ yarıklarında yaşayan, insanları ve hayvanları yutan devasa bir yılandır. Acdaha; yılan, boğa, köpek kılığına girebilmekte, sık sık kurban istemekte ve ancak onu aldıktan sonra sakinleşmektedir. Acdaha yaptığı büyük kötülüklerden dolayı Ulu Tanrı tarafından cezalandırılmaktadır.
Ubır: Kötü ruh ya da vampir olarak da geçer bazı masallarda. Ölen büyücünün ruhu olduğuna inanırlar ve onu koca kafalı, uzun kuyruklu, hareketsiz, ateşten bir varlık olarak tasvir ederler. Ayrıca ”Ubır” hakkında daha fazla bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Şürela: Uzun tırnaklı, kıllı ve karşılaştığı zaman genellikle oyun oynamayı teklif eden orman ruhudur. Karşılaşan kişi eğer karşısındakinin ‘’Şürela’’ olduğunun farkına varmayıp teklifini kabul ederse ‘’Şürela’’ onu ölene kadar gıdıklar. Eğer farkına varır ve kendi söylediği oyunu oynatırsa ‘’Şürela’’ kaybeder ve ortadan kaybolur.
At Binen Cin: Caferi Türklerinde yaygın olan inanışa göre gece atlara binerek dolaşan bir cin vardır. At sabahleyin terli ve yorgun bulunursa durum anlaşılırmış. Cin ata binince onun yelesini örermiş. Bu cini yakalamak için atın yelesine zift sürülür, onun buraya yapışması sağlanırmış. Bu şekilde yakalanan cinler yakasına bir iğne takılarak esir edilir, her işte kullanılırmış. Fakat esir cin bir gün elindeki ekmeği bir çocuğa verir, onu kandırıp, iğneyi çıkarttırır, kaçarmış.

Kamos: Harput civarında görülen bir kötü yaratıktır. Tek başına uyuyan insanların üzerine bütün ağırlığı ile çöker, onların çarpılmalarına bazen de ölmelerine sebep olabilirmiş. Geceleri dolaşan bu cin anlatımlara göre bazen iri yarı, bazen de cüce görünüşlüdür. Başında daima bir börk (eski zamanlarda insanların taktığı hayvan derisinden yapılan şapka benzeri başlık) taşırmış. Bir insan bu börkü kapmayı başarırsa elinde börk büyüklüğünde altın kalacağına inanılırmış. Zaman zaman kara kedi şeklinde de görülebilen ‘’Kamos’’un bastığı kişi, kanının çekilip damarlarının kuruduğunu zannedermiş.
Gulyabani: Sanırım bir dönemin çocukluk travması, birçoğumuzun korkulu rüyası Yeşilçam vesilesi ile ‘’Gulyabani’’dir.
Issız yerlerde yaşadığı anlatılan uzun boylu koca kafalı insan görünümlü bir efsanevi yaratık. Gece yarısı ortaya çıkar ve ıssız yerlerde karşısına çıkan kişilere musallat olur. Onları öldürmeden etlerini çiğ çiğ yemeye başladığı söylenir. Türk mitolojisinin ünlü efsanevi yaratıklarından biridir. Birçok yörede farklı hikayeleri anlatılmaktadır. Elinde büyük bir sopası olduğu ve vurarak kurbanını öldürdüğü de söylenmektedir.
Başka bir yöre de ise ‘’Gulyabani’’ ıssız yerde yakaladığı kurbanlarına dövüş teklifi edermiş. Eğer kurban kazanırsa onu serbest bırakırmış. Fakat ‘’Gulyabani’’ kazanırsa kurban amansız bir hastalığa yakalanarak acı içinde ölürmüş.

Tabii ki burada anlattığımız varlıklar batıl bir inanıştan gelmektedir. Bu inanışların yaygınlaşmasının sebebi ise genellikle çocukların ama tümüyle insanların sağlıklarını korumak ve onları huzur içinde yaşatmak için ortaya atılan masallardır. Herhangi bir bilimsel açıklaması bulunamamıştır. Yine de günümüze kadar anlatılageldiğine göre amacına uygun hizmet ettiğini söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA:
BAŞKURT DEMONOLOJİSİ (ŞEYTAN BİLİMİ) TERİMLERİ
F. G. HİSAMETDİNOVA-Z. J. ŞARİPOVA
Türklerin Şeytani Masalları
Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar
Seçkin SARPKAYA
Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili
Kabuller, İnanmalar, Uygulamalar
Yard. Doç. Dr. Ayşe DUVARCI