Oysa şimdi hatıramda bile yok suretin. Hiç var olmamışsın gibiyim. Var olmanı ne çok isterdim, ne çok istedim, ne çok diledim. Birlikte geçireceğimiz zamanları seninle, her bir saniyeyi sonmuş gibi, hem de hiç sonu gelmeyecekmiş gibi yaşadım. Sen izin verseydin bu hayat bize izin verseydi daha da yaşamaya devam edecektik kim bilir. Ben bunun yükü ile yaşamaya devam edeceğim bu lanet hayata ve her daim minnet duyacağım hayatımın en çıkmazında seni bana getirdi diye. Hep minnet duyacağım seni bana getiren o taşlı yollara, şimdi o taşlı yollardaki her bir taş boğazımda bir yumru, o taşlar seni taşıdığım yerin tam üstünde, kalbimde. O taşlar canımı yaka yaka seninle her bir gün bayram, her gün düğün havasındayken, her gün bir gün öncekinden daha çok gülümse. Bana gülerken dudaklarının kenarı kıvrılsın, gözlerin kısılsın, utanarak kafanı yere eğip gözlerini kaçır. Bana tapılası o güzel manzarayı doyasıya izleyeyim diyeydi, onca çaba ne kadar da bencilceydi .
Ben seni tüm bencilliğimle sevdim. Ölmeden önce yapılacak listesi karaladım, hiç ölmemeyi hep sende yaşamayı dileyerek ve tek bir dileğim daha vardı: Senden önce ölmek. Dedim ya bencilce, belki de alçakça. Nereden bilebilirdim benden bu kadar erken gideceğini, nereden bilebilirdim daha fazla bu hayata katlanamadığını. Sahi nasıl bilemedim, o kadar mı kördü gözlerim? O kadar yakıştıramadım ki ölümü sana, o kadar bir araya gelmez iki birbirine bu denli uzak ki gözümde ölüm, sana değmesin diye adını anmak istemedim, yakıştıramadım sana ölmeyi. Ölmesi gereken o kadar insan vardı ki bu dünyada ama sen onlardan biri değildin, hiç olmadın. Gözünün içindeki bitmişliği, vazgeçişi nasıl görmedim? Peki sen mi çok iyi oyuncuydun, ben mi fazla kaptırmıştım kendimi bu büyülü dünyaya? Masal gibiydi, masala kötülük değmezdi, mutsuz son yazılmazdı.
Senin gidişin bana ölümü getirdi ve dönüşünü beklemek kar üzerindeki kardelenin hercai beklemesi gibiydi. Seninle geçen her saniyeyi bu fani dünyaya ilmek ilmek işledim, her bir satıra her gün sen diye uyandım, sen diye sevdim güneşi ve yine sen diye düşman oldum ellerini üşüten soğuk havaya ama biraz da sevmedim değil. Üşüyen ellerini bana mahkûm eden, şimdilerde içime işleyen dondurucu soğuğa ben sen diye var olmuşum da bunu ne sen bilmişsin ne de ben. Kalbimin dört odacığı sen dolmuş ki nefesim olmuşsun, ben soluduğum havayı hayatta kalma nedenim sanmışım, onda marifet aramışım. Beni hayata bağlayan kalbim değil kalbimin en içindeki senmişsin. Bunca zaman sen için yaşamışım, şimdi ne diye yaşayayım? Son baharda daldaki kalan son yaprak umudu var içimde. Tutunmaya çalışıp hazin sona, rüzgâra kapılmaya, oradan oraya savrulmayı bekliyorum. Biliyorum, bu rüzgâr beni bir daha sana hiç geri getirmeyecek, rüzgârda savrulacağım. İdam mahkûmunun son isteği kadar zor sanırım. Yaşamak değil tabii istediğim, yaşaman.