Yeni insanlar tanımak sanırım herkes için heyecan vericidir. Bilinmeyen x ve y’ler ile dolu bir denklem gibi gelmiştir bana hep. Hayatlarımızın neresinde doğrularımızın kesiştiği, ne kadar süre birbirimizle paralel olarak devam edeceğimiz ya da bunlara benzer sorular silsilesi içimi kıpır kıpır etmeye yetiyor bile. İş arkadaşlarımız, okul arkadaşlarımız, ailemiz, komşularımız, akrabalarımız hatta metroda yanımızda oturan, elindeki kuyumcu poşetinin içinde ilaçları olan teyze ile bile hayatlarımızın kesişmesi… Uzun veya kısa süreli, aynı ortamda, konuşarak ya da konuşmayarak o kadar çok insanla etkileşim içindeyiz ve ortak paydada buluşuyoruz ki düşünüldüğünde çıldırtıcı şekilde şaşırtıcı.
Bazı insanlarla tanıştığımızda içimizde bir his belirir, anlarız bir şeyler vardır o insanda bizi çeken. Bunu tam olarak yazılı ve ya sözlü olarak nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Sabahattin Ali çok güzel açıklamış Kürk Mantolu Madonna’nın girişinde. “Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım.” diyor. Sanırım bu durum daha iyi açıklanamazdı. Beraber güldüğümüz, aynı şeylere ağladığımız, aynı tabaktan yemek yediğimiz, aynı yolda yürüdüğümüz insanlar ya da o teyze; ne oluyor sonrasında bu insanlara?
Teyzeyi bir daha görmüyoruz büyük ihtimalle ya da yine karşılaşırız. Bilemeyiz açıkçası. Burada önemli olan da o değil zaten, önemli olan Sabahattin Ali’nin dediği gibi tesirinden kurtulamadıklarımız. Bazılarıyla büyük kavgalar sonrası, bazılarıyla ceviz kabuğunu doldurmayacak sebeplerle, kimileriyle de ölüm gibi doğal sebeplerle ya da hiç tahmin edemeyeceğimiz nedenlerden yollarımız ayrılabilir.
Yollarımızın ayrılması eğer insanî duygulardan bir sebepten dolayı yoksun değilsek hepimizi ciddi derecede üzer. Sizin ona kattıklarınız, sizin ondan öğrendikleriniz, beraber deneyimledikleriniz; o insanla beraber hatırladığınızda belli belirsiz bir tebessüm oluşturmak üzere hafızanızın kıvrımlarına doğru yavaş yavaş yürümeye başlar. Acelesi de pek yoktur. Bazen bir kalem, havanın güneşli olması hatta aldığınız nefes bile onu size hatırlatabilir.
Tüm bunlar iyi mi, kötü mü? Bilmiyorum. Çünkü teorik olarak düşündüğümüzde bir başlangıç noktası, gelişim süreci ve bitiş noktası var. Bizim hayat doğrumuzla kesişen kısımları birer tecrübe olarak görüp hayatımızla kesişecek yeni hayatlar olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor. Belki bir gün onun gibi tesirinden kurtulamadığımız bir insanla tanışırız ya da ara ara onu zihnimizin kıvrımlarından çıkarıp eski günleri yâd ederiz. Sonra da şu kısacık ömrümüzdeki rolü için ona teşekkür ederiz.