Fırsatım olduğunda yüzünü incelemeyi çok seviyorum. Yüz hatlarını, gözlerini, dudaklarını, al yanaklarını; her zerreni ezberlemek istiyorum. Bu bana öyle iyi geliyor ki. Bazen düşünüyorum; böylesine bencil bir mahluk olan insan, bu duyguları hak ediyor mu? Aşk herkese bir farklı gelir, herkese ayrı güzel, ayrı acıdır… Hoş, her insan ömründe aşkın o tatlı meyvesini yemiştir, belki en çürük yerini de tatmıştır. Çoğu zaman belki acı verici de olsa yine de aşkla tanışmadan bu dünyadan gitmemeli insan… Çünkü bence bu hiç de gerçek olmayan dünyanın tek gerçeği aşktır.
Bazen hararetli şekilde bir şeyler anlatırken bana kitlenmeni çok seviyorum. Biraz daha durgun şeylerden bahsederken gözlerinin etrafta gezinmesini, benim ise bir şekilde gözlerinin hareketlerini yakalamaya çalışmamı seviyorum. Sonra bazen susuyoruz, bir nefes kadar uzağımda oluyorsun. Aramızda en çok bu mesafeyi seviyorum. Genel olarak aramızda mesafe olmasını sevmiyorum aslında, lakin bir nefeslik olabilir mesela…
Ben seni ilk gördüğüm anı pek anımsayamıyorum. Herkesin hikâyesi farklı oluyor, bizimki birçoğu gibi ilk görüşte değildi. İkimizde daha umursamaz, daha bilgisiz, daha uzaktık hayattan… Belki hâlen aile kavramında hep çocuk olacağımızı düşündüğümüz zamanlardı. Hani gün geçtikçe veyahut belki bir kerelik aydınlanmayla fark edersiniz; hayatınızın sonuna kadar o tanıdık aile kavramında hep çocuk kalmayacağınızı… Bir gün aile diye bahsettiğinizde ebeveyn rolünü sizin alabileceğinizi fark edersiniz… İşte biz henüz bunun farkındalığıyla bir boşluğa düşmemiştik. En azından ben, o olgunluğa henüz erişebileceğim bir yaşta değildim. Karşılaştığımız ilk anı belki bu yüzden çok anımsayamıyorum. Seninle çok da uzun olmayan bir süre geçirmiştik, öyle kıymetsiz görüyorduk ki bunu. Ben neyin ne olduğunu bilmezken, sen ise aşka ihtiyacın olmadığını düşünürken ilk kez karşılaşmıştık. Çok uzun sürmedi, daha bir şey başlamazken bir şeyler bitti sandık. Ve öylece hayatın gereksiz bir sayfası daha kapandı.
Sonra bir yıl kadar süre geçti, bir yerlerde tekrar karşılaştık seninle. Yine çok anımsayamıyorum… İnsanın bazen en saçma anıları bile kare kare aklında yer tutabiliyor. Eğer değer verdiği insanlarla birlikteyse, değerli bir mekânda veyahut zamanda ise bir şekilde aklında kalabiliyor. Lakin bu da bir garipti. Çok uzak gibi gelmiyor ama bir hayli uzak bir zaman önce, 2020’nin ortalarında tekrar önemsiz görülen bir sayfa açar gibi olduk seninle. Sonra yine kısa bir süre ardından umursamaz kapattık öylece.
Benim için ilk karşılaşmamız, seni ilk gördüğüm an yaklaşık 6 ay kadar önceydi. Öncesindeki tanışıklığımız ve olan bitenler sanki başka bir hayatta kalmıştı. İkimizde hâlen karakterlerimiz oturma evresinde iken, böylesine genç iken birbirimizle harika anlaşıyorduk. Kişiliklerimiz belki yeni yeni yerine oturuyor evet, lakin olduğumuz kadarıyla sanki birbirimiz için varız. Eksiklerimi tamamladığını, hayatımdaki bütün boşlukları doldurduğunu hissettim. Yanında asla sıradan hissettirmedin bana. Sana bu dünyadan olmayan bir sevgi var içimde ve en güzeli aynı şekilde karşılık alıyorum. İnsanın yaşayacağı en acı hissiyatı tatmıştım. Bu bilhassa derin bir karanlığa gömmüştü beni. İnsanın mutluluğu olabilir miydi? Ya da en mutlu olacağı an diye bir şey var mıydı, var ise neydi? Sen, güzel olan her şey ve tek mutluluk olarak sanki yeni bir boyut açtın dünyamda.
Öyle güzel ki bu hissiyat, belki gençlikte belki yaşını başını almışken gelir insanın başına. Lakin gelmeli, tatmak gerekir bu hissiyatı inanın. Aşk kuvvetli bir duygu, aşamayacağı hiçbir engel olmayan bir duygu. Ve aşk asla tek taraflı değildir, bu belki kendini kandırmaktır, belki evet çok fazla sevmektir. Ama aşk, gerçekten sevmek ve sevildiğini de bir o kadar hissetmektir. Ben bu duygularla mest oluyorum. Hiç de gerçek olmayan dünyanın tek gerçeği aşktır.