Çarelerin sonuncusu olarak düşündüğümüzü de yapmıştık. Tükenen umutlarımız da akıyordu gözyaşlarımızla beraber. Bir noktaya odaklanıp yaşananları düşünmeye başladım. Anlaşılan odadaki herkes aynı şeyi yapıyordu. Planlarımız, eğlenmelerimiz, tartışmalarımız… Her biri özlemle el sallıyordu. Odada sadece kalbin bağlı olduğu cihazdan gelen ritimli ses duyuluyordu. Her seste yeni bir anı canlanıyordu gözümde.
Uzun süren dalgınlığımdan uyandım. Hâlâ odadaydık ve kimse kılını bile kıpırdatmamıştı. Hâlâ yatakta yatıyordu ve hayattaydı. Üzülsem mi sevinsem mi bilemiyordum. Tüm çarelerin bittiğini, beklemekten başka bir şey yapamayacağımızı, söylemişti doktor. Etrafıma bakındım, onların da şaşkınlık içinde olduğunu fark ettim. Doktoru çağırmaya gönderdik en küçüğümüzü.
Muayenesi bitti ve çok ilginç bir şekilde, aksayan organlardan bazılarının şu an sağlam olduğunu belirtti. Şaşkınlığımız katlanarak artmıştı. Ne yapacağımızı bilememiştik.
Eve geldiğimizde televizyonu açtık. Maksat ses olsundu. Arkada akıyordu yayın. Yemeğe oturduğumuzda dikkat kesildim ve gün içinde yaşadığımız olayın benzerlerinin görüldüğünü öğrendim. Olayın sayısı ciddi derecede fazlaydı ve çeşitli ülkelerde ölüm döşeğinde olan kim varsa iyileşmeye başlamıştı. Günün o saatinden beri de ölen insan yoktu. Nasıl olurdu? Her an birisi gelirken başka birisi gitmiyor muydu şu dünyadan? Doktorlar, bilim insanları, yetkili diğer kişiler ellerinden gelen bir şeyin olmadığını, daha olayın ne olduğunu bile tespit edemediklerini söylüyorlardı. Dünyada küresel çapta yaşanmayan olay kalmamıştı. Toplu musibetlerle insanlık olarak baş başaydık. Hoş buna musibet denir miydi onu da bilmiyoruz.
İnsanların yaraları, yara derinliğine göre değişen sürelerde iyileşir olmuştu. Bu yaraların basit yaralar olması şart değildi. İnsanlarda rejenerasyon da başlamıştı. O günün üstünden 3 ay geçmişti. Ölüm o zamandan beri sıfırdı. Ölümsüzlük başlamıştı dünyada. Şimdi de iyileşme haberleri duyuyorduk. Dünya nüfusu çok hızlı artıyordu. Her yer tam anlamıyla doluydu. Ölümsüzlük denen şey, artık herkesin başındaydı. Dünya bu kadar insanı taşıyamıyordu artık. Rejenerasyondan önceki dönemde yaşı ilerlemiş olanlar çok çirkin yüzlere sahiptiler. Yeni doğan kronik hastalık sahibi çocuklar her gün ölemedikleri için taptaze acılarla yaşıyorlardı. Şimdi ise hastalıkların sonsuzluğu da bitiyordu. Artık sadece genç ve sağlıklı insanlar deposuydu dünya. Tüketim oranı çok uzun süre önce tamamen dolmuştu. Buna karşılık üretim periyodik olarak azalıyordu. Dünya kirleniyor, tahammül azalıyordu. İnsanlar ölüm yolu arar olmuştu. Yaşam amaçları umurlarında değildi insanların. Silahlar artık işlevsizdi. Halatlar intihar eder olmuştu. Kan sadece basit bir sıvıydı artık. Zamanın da bir önemi yoktu şimdi. Herkesin sınırsız zamanı vardı. Yeni nesil nasıl büyüyecekti artık? Okulsuz, eğitimsiz, işsiz… Herkesin arzu ettiği ölümsüzlük böyle olmamalıydı. Bu kadar vahşice olmamalıydı bu günler.