Alarmın odayı inleten sesiyle uyandım ve doğruca telefonu alıp camdan aşağı fırlatmak istedim fakat her zaman olduğu gibi hızlıca ekrana basarak alarmı susturmayı seçtim. Bunca eziyete değer miydi ay sonunu bile getiremediğim şu işe gitmek? Yapacak bir şey yoktu, açlıktan ölmeyi seçeceğim kısma henüz gelmemiştim. Yavaşça üzerimdeki yorganı kaldırdım ve balkona çıkıp bir sigara yakıverdim, hava hâlâ karanlıktı, tarih böyle saçmalık görmemişti herhalde, başımı aşağı doğru çevirdim, bir çocuk çantasını yüklenmiş okula doğru gidiyordu ve güneş hâlâ doğmamıştı. Gerçekten trajik ve bir o kadar da komik bir durumdu. Sigaramın kalan kısmını elimle balkondan aşağıya fırlatıverdim, yansın bu dünya, sanki bana çok faydası dokunuyordu.
Üzerimi giyindikten sonra bir şeyler hazırlamak için mutfağa geçtim fakat akşam eve gelirken ekmek almayı unuttuğum aklıma geldi. Hızlıca ekmek almak için evden çıktım ve koşarak köşedeki bakkala gittim, tam o sırada benimle beraber takım elbiseli bir adam da içeriye girdi, muhtemelen benim gibi işe gitmeye çalışan birisi diye geçirdim aklımdan, çok düşünmeye gerek duymadım. Ekmek dolabının karşısına geçip elime gelen ilk ekmeği aldım ve hızlı adımlarla kasaya doğru ilerledim, “Günaydın Mehmet Usta!”
Mehmet usta kafasını kaldırdı, beni baştan aşağı bir süzdü, resmen ayakta uyuyordu ve beni tanımakta zorlandığı çok açıktı, “Gün doğdu mu ki evladım vallahi tüküreyim böyle güneşe de, saate de!” deyiverdi. Gülümseyerek ona ekmeği uzattım ve parasını ödemek için elimi cebime atmıştım ki takım elbiseli adam birden yanımda beliriverdi, avucunu bana doğru açtı ve parmaklarını avuç içine doğru bükmeye başladı. En başta ne olduğunu anlayamadım ama bariz bir şekilde adam benden para istiyordu. Onu umursamadan Mehmet ustaya parasını ödedim ve bakkaldan çıktım fakat arkamı döndüğümde adamın beni takip ettiğini fark etmem zor olmadı, zaten gizlenmek gibi bir derdi de yoktu. Adımlarımı biraz daha hızlandırdım, o da benimle hızlandı ve iyice bana doğru yaklaşmaya başladı, refleks olarak birden koşmaya başladım ve eve girip kapısını da arkadan kilitledim, kapının merceğinden dışarıyı gözlüyordum, galiba peşimi bıraktı diye düşünürken arkamı döndüm, adam salonumun tam da ortasında dikilmiş bana bakıyordu.
Korkudan ne yapacağımı şaşırdım ve olduğum yerde kalakaldım, “Ne istiyorsun benden?” sözleri dökülüverdi dudaklarımdan. Adam yeniden avucunu açtı ve “Aldığın ekmeğin bir bedeli var.” dedi. Fazla uzatmadım ve istediği parayı ona verdim, tek isteğim bir an önce defolup gitmesiydi nitekim öyle de oldu, parayı alır almaz kapıdan çıktı gitti.
Yemeğimi yedikten sonra işe gitmek için arabama bindim fakat benzinimin az kaldığını görünce yenisini almak için bir petrol istasyonunda durdum, hiçbir sorun yaşamadan benzinimi aldım ve arabaya bindim fakat dikiz aynama baktığımda arka koltukta yine aynı adamın oturduğunu gördüm, hemen arabadan indim ve parmağımla arka koltuğu işaret ederek “Bu adam beni soymaya çalışıyor.” diye bağırdım. Herkes arabanın etrafına toplandı ancak kimse bir şey yapmıyordu, herkes sadece olanı biteni izliyordu, ben de son çare polisi aradım ve ne oldu dersiniz? Polis de adamı görür görmez arabasına bindi ve uzaklaştı! Kimdi bu adam? Neden kimse ona bulaşmak istemiyordu? Neden her aldığım şeyde benden haraç kesiyordu, neden özellikle bendim?
Yeniden arabaya bindim ve adama parasını verdim ancak inmeden önce o soruyu sorma mecburiyetini hissettim, “Neden ben?” bana şöyle bir baktı, “Biraz etrafına bakmayı dene.” diyerek karşılık verdi ve arabadan aşağı indi. Cüzdanımı çıkardım ve elimde ne kadar kaldığını kontrol etmeye başladım, adam paramın çoğunu alıp götürmüştü bile.
İşten eve gelene kadar etrafıma iyice bir bakındım, bu adam her yerdeydi ve hepsi aynı kişiydi. Ondan birden fazla vardı ve ne zaman birisi para harcasa aniden orada beliriyordu. Günahlarınızı not eder gibi ne alıp ne sattığınızı tek tek elindeki not defterine not ediyordu ve parasını alana kadar da asla peşinizden ayrılmıyordu. Neydi bu böyle, anlaması inanılmaz güçtü.
Akşam eve geldiğimde hâlâ peşimdeydi fakat tek kuruş param kalmamıştı. Koşarak eve girdim ve kapıyı kapattım ancak aynı şey yine oldu ve adam salonun ortasında beliriverdi, doğruca mutfağa koşarak elime bir bıçak aldım, “Git artık, verecek hiçbir şeyim kalmadı yeter!” diye haykırıyordum fakat ne bıçağı ne de haykırışlarımı zerre kadar umursamadan üzerime doğru gelmeye devam ediyordu. En son dayanamadım ve bıçağı tam karnının ortasına saplayıverdim, adam bir anlığına durdu, sonra bıçağı iki eliyle sıkıca kavrayıp çıkardı ve bir köşeye fırlattı, üzerime doğru yürümeye devam etti. Ne yapacağımı bilmiyordum, zaten kazandığım üç kuruş paraydı ve hepsini bu herif alıp duruyordu, üstelik gerçekten verecek param da kalmamıştı!
Adam elini cebime soktu ve zorla cüzdanımı çıkarıp içine bakmaya başladı, para olmadığını kendi gözleriyle de görmüştü, daha sonra başını salona doğru çevirdi ve o tarafa doğru yürümeye başladı, peşinden onu takip ettim, televizyonu sökmeye çalışıyordu! Bacaklarından tuttum ve artık yalvarmaya başladım ancak bir robottan farksızdı, beynine girilen emri yapmaya programlanmıştı, televizyonu kucakladı ve evi terk etti.
Sabah olduğunda yeniden geldi, “Neden geldin lan daha yeni uyandım?” diye sormadan edemedim. Gaz için gelmiş gece yaktığım doğalgaz için. Beynimde bir anda yıldırımlar çaktı, başımı sağa sola çevirdim hızlıca ve gözüme pencere ilişiverdi, koşarak fırlattım kendimi aşağıya.
Maalesef ölemedim, şu anda sağlık sigortam için sedyenin başında beni bekliyor.
Abonelik
2 Yorumlar
Eskiler