-“Hoş geldin abi, ne istersin? Çay, kahve?” dedi.
-Hoş bulduk Emrah abi. Varsa çayını alırım, diye karşılık verdi Yusuf.
+Nasılın abi? Nasıl gidiyor işler?
-Şükür abi yuvarlanıp gidiyoruz, bizim kız üniversite için Bursa’ya gidecek. Onun telaşı var şimdi.
+Hayırlı olsun abi. Zehra’ydı değil mi? Hangi bölümü kazandı?
-Veterinerlik kazandı. Şimdi oradan ev bakıyoruz, senin tanıdığın meslektaş, emlakçı vardır diye uğrayayım dedim.
+İyi ettin abi hem görüşmüş olduk. Ben oradaki arkadaşlarla görüşeyim. Kısa zamanda döneyim sana.
Bitmişti muhabbet. Allah’a ısmarladık abi, diyerek kalktı Yusuf. Eyvallah abi, diye karşılık verdi Emrah.
Emrah’ın telefonu çaldı. Ev sahiplerinden birisiydi arayan. Evinin kirası hakkında bilgilendirmek için aramıştı. Belliydi ardı arkası kesilmeyecekti telefonların. Üniversite yerleştirmeleri açıklanmıştı, öğrenci akınları olacaktı bambaşka yerlerden. Yeni ev arayışında olacaktı her bir öğrenci. İlanlar, yeni rakamlar için indirildi vitrinden.
Elhamdülillah Müslüman’ız!!!
Gayet sıradandı her şey. Köpekler havladı önce. Siren sesleri geldi ardından. Ne yapması gerekiyordu insanların? Çığlık sesleri duyuldu. Yer yerinden oynuyor, araba alarmları karışıyordu yıkılma seslerine. Hayvanlar sağa sola koşuyor, yayalar telefon hatlarını meşgul ediyordu kaldırımlardan uzaklaşırken. Bazı kişiler çıkıyordu apartmanlardan. Gözlerinde telaş ve korkuyla. Kimisi, ağlayarak bırakıyordu evini geride. Her şey bitmişti. Durgunlaşmıştı yer kabuğu. İnsanlar kaldırımlarda oturuyor, yardım bekliyordu. Gözyaşı, çaresizlik ve teselli bir aradaydı. Duyuldu dört bir yanda deprem haberi. Hemen harekete geçti herkes. Yardım ve el birliği başroldeydi. Bizden olmayan bir şeyler de vardı. Deprem çantalarına, el fenerlerine bir şey oldu. Etiketleri, yeni fiyatlar için çıkarıldı yerlerinden.
Elhamdülillah Müslüman’ız!!!
Kırılma sesini duydu. Yüzü ıslandı önce. Anlam veremedi. Nereden ve neden gelmişti bu su? Dışarıdan bir bağırış duydu. Pencereye yöneldi. Dışarıdaki kişiyi telefonuyla görüşürken gördü. İçeride insanlar var, dediğini duydu. Hemen soluna baktı. Dumanlar yükseliyordu. Şaşkınlığını gizleyemedi. Bu kadar yakın mıydı yangına? Hemen doğalgaz hattını kapattı. Ardından merdivenlerden dışarıya attı kendisini. Civardaki esnaf yangın tüpüyle koşuyordu olay yerine. İtfaiyenin sireni duyuldu. Apartmandaki herkes çıkmıştı. Alevlerin önünde hiçbir şey duramıyordu. Yangının çıktığı daire çoktan kül olmuştu. Çevresindeki yerlere sıçramıştı çoktan. İtfaiyenin sireni duyuluyordu hâlâ ama yoktu ortalıkta. Koca bina kapkara oldu. Yan bina da yanmaya başladı. Telaşın ortasına gelmişti itfaiye. Zorla girmişti dar sokaklardan. Düşüncesiz şoförlerin yanından zorla geçmişti. Uzun sürdü müdahale. Bir bina sönerken diğeri yanmaya devam ediyordu. 3 gün sonunda bitti söndürme ve soğutma işlemleri. Birçok ev ve iş yeri küle dönmüştü. Anılar ve ekmek tekneleri hiç oldu. Ağlamak çare değildi artık. Önceden alınmalıydı her önlem. Yangından sonraki önlem kime yarasındı. Yaralar sarılıyordu yavaş yavaş. Eski, yenileniyor. Kırık olan yapıştırılıyor, bozuk olan tamir ediliyordu. Eskisinden daha da yükseklerde olan bir şeyler vardı. Yangın tüplerinin, düdüklerin, fenerlerin, ısıya dayanıklı formaların fiyatlarıydı bunlar. Her birinin lüks sayıldığı bir piyasa vardı artık. Her bir ürünün satış fiyatına zam üstüne zam yapılıyordu.
Elhamdülillah Müslüman’ız!!!