Dünyada iyi ve kötü her zaman var olmuştur. Peki bu ayrımı nasıl yapıyoruz? İnsanlar genel-geçer kurallara uymadığında cezalandırmamız ne kadar doğru? Bu yazımızda insanların kötü şeyleri neden yaptıklarını ve bunun önüne nasıl geçebileceğimizi tartışacağız.
Suçlu Psikolojisi
Suç, insanlık kadar eski bir olgudur. İlk insandan bu zamana kadar her zaman bizimle birlikte var olmuştur. Baktığımızda bu kavramın tanımı, toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken değerlerin bilerek ve isteyerek ihlal edilmesi olarak yazılmıştır. Peki neden insanlar bu kuralları ihlal eder? Neden yalan söyler, neden aldatır, neden çalar ve neden öldürür? Bunlar için sayılabilecek bir sürü sebep olsa da; bilim insanları, psikologlar ve felsefeciler tarafından yüzyıllarca cevabı aranan sorulardır. Haydi bu kavramı biraz daha derine inerek inceleyelim.
Konuyu anlamak için büyük suçları ele alacağız. Mesela bir insanı öldürdüğünüzü düşünün. Haklı bir sebebiniz yok, öncesinde uzun uzun öldürmeyi planladığınızı ve az önce bu eylemi gerçekleştirdiğinizi hayal edin. Eğer içten bir şekilde düşünmüş iseniz, bunun ürkütücü ve bir o kadar da kötü bir şey olduğunu -ki kötü bir şey olduğunu bilmemiz için aslında düşünmemize bile gerek yok- fark edersiniz. Bu nasıl yapılabilir ki? Birisini durup dururken neden öldüreyim? Araştırmacılar insanların neden bunu düşünebileceği üzerinde çalışmış ve aslında hiç de mantıksız olmayan bulgular elde etmişlerdir.
Suçlu kim?
Öncelikle bizim neden bir insanı sebepsiz yere öldürmek isteyeceğimizi sorgulayalım. Bunu istemek için deli (!) olmamız gerek. Burada, deli sözcüğünün önemi ortaya çıkıyor. Öldürmenin ahlaki ve yasal olduğu bir dünyada olmadığımıza göre, bir insanı öldürmek istememiz için gerekli sebeplerimiz -dışarıdan görünmese bile- olmalı. Peki durduk yere öldürmek için nasıl bir sebep kabul edilebilir? Yapılan birçok araştırmaya göre, katillerin büyük bir kısmı dört duvar arasında yaşadığı hayatının öncesinde -büyük bir kısmı çocukluğunda olmak üzere- psikolojik travmaya maruz kalmış. Kimisi aile içi şiddete, kimisi tecavüze, tacize uğramış. Hayatlarının bir saniyesinde bile unutamayacakları travmalardan bahsediyoruz. Yaşadıkları şey öylesine büyük bir silsilenin başlangıcı olmuş ki sonunda birisini öldürebilecek düzeye gelmiştir.
Yine empati yaparak onları düşünmeye çalışalım. Hiç çocukken olmuş olan ve şu an hayatınızın büyük bir kısmını etkilediği bir olay yaşadınız mı? Olayın büyüklüğü önemli değil, örnek verecek olursam benim ara ara yaşadığım öz güven problemimin en büyük sebebi ortaokuldaki bir arkadaşımdır. Bir olay ve bir sonuca bağlı kalmaya gerek bile yok aslına bakarsanız. Şu anki duygularımızı, düşüncelerimizi, karakterimizi oluşturan temel öge çevre değil de nedir? İlk olarak ailemiz, sonrasında çevremiz ile yaşadıklarımız ve yaşadıklarımıza yaptığımız yorumlar bizi oluşturan şeyler oldu. Yani bir katilin cinayet işlemesi için, o cinayeti işlemeyi istemesi lazım. Araştırmalardaki büyük bir çoğunluğun verileri gösteriyor ki o cinayeti işlemeyi istemesi için bulunduğu çevre ona büyük travmalar yaşatmalı ve onun psikolojik sağlığına kalıcı hasar vermelidir.
Cinayeti işleyen insanı işlediği cinayet için yargılıyoruz. Tabii ki birisinin suçlu olması gerekiyor. Ama belki kurban ile hiç alakası olmamasına rağmen o cinayeti işlemesine sebep olan insanlar da en az katil kadar suçludur. Günümüzde katilin travmalarını araştıramayacağımız ve tüm sebeplerini bulamayacağımız aşikar. Onun için belki katilin tüm geçmişini öğrenebileceğimiz bir dünyaya sahip olana dek sadece katili yargılamaya devam edeceğiz. Sonuçta “Her koyun kendi bacağından asılır!”
Yararlanılan Kaynak: digitalcommons.butler.edu/