Nasıl anlatayım, nasıl ağlayayım ki? Bilmiyorum. Nasıl unutayım, nasıl eski ben olayım ki? İnanamıyorum.
Şimdi yaşananları bir kağıda yazsam, her şey apaçık dökülse meydana kimin içi rahatlayacak? Bunca acı içimde düğüm düğüm olmuşken hangi sözcükler beni yeniden yaşamaya ikna edecek? Her cümlemin sonu bir soru işareti ile biterken bu kadar cevabı bana kim verecek? Aslında ben kiminle konuşuyorum? Bilmiyorum. Kendime mi anlatıyorum bunca şeyi? Belki evet. Belki de kafamdaki bunca dağınıklığı toplamaya çalışıyorum bir kağıt parçasında. Peki bunca bilinmezliği sıraya dizmek sonuca gitmeye yetecek mi?
Ne kadar karışık cümleler değil mi? Oysa ben toplamak için gelmiştim. Oysa ben toparlanmak için yazmak istemiştim. Oysa yazmayı çıkarlarım için değil de güzel işler başarmak için düşlemiştim. Ama yazıların neden bu denli acılar barındırdığını şu an daha iyi anlıyorum. Mutlu sonla bitenlerin bile aslında mutlu sona gelene kadar çekilen çileleri anlatmak için yazıldığını anlıyorum artık. Şimdi her şeyi yazmaya çalışsam yeniden bunca yükü kaldırabilir miyim? Söylesene ben buna hazır mıyım? Yine de yapacağım. Yapmalıyım.
Hayatımda bir ilkem şuydu, ”Ya hep ya hiç.”. Ve ben sonu pişmanlık bile olsa denemek istediğim şeylerin peşinden gittim. Bazen de korkup gidemedim. Olsun, yine de gerçekten istediklerimin bir şekilde peşinden gitmeyi başardım. Birde korkularım var tabi. Mesela yazmaktan korktum. Neden mi? Çünkü yazarken ne kadar tükendiğimi, kendimi yazılarıma ne denli kaptırdığımı fark ettim. Ve yazılarımın içinde suskunlaştım. Kelimeler ya eline ya da diline dolanırmış insanın. Elim dilime mani oldu. Karşı çıkamadım. Tuhaf olan ise kiminin hayatında renkli bir yer edinmeyi başarmışken kimine siyah beyaz bir film kadar mesafeli ve gizemli durdum. Peki buna ben mi sebep oldum? Bilmiyorum. Zaman geçtikçe ve insanlar tarafından ağır üzüntülere gark olunca sanırım ben de insanlar konusunda seçici oldum.
Belki de hiçbiri. Tüm bunlar benim ruhumun gelgit akıntıları. Aslında ben ne insanların önyargısıyım ne de tüm benliğimin tek kelimeye sığdırılmasını kabul edebilirim. Yine de başa dönecek olursak konunun seçimlerimden kaynaklı olduğunu söylememiz gerek. Aradan zaman geçtikçe anladım ki ben bu süre zarfında kendimin kim olduğunu unutur oldum. Belki kimliğimin bir bölümü gönül yangınımda yandı ve ben o kısımları hatırlayamayacak kadar büyük bir tiyatroya kaptırdım kendimi. Sonra ne kendim olabildim ne de olmamı istedikleri kişi. Uzun zamandır kendimin arayışındaydım. İyi şeyler buldum içimde ve onlara sığındım. Sonra birden böyle biri olmadığımı hatırlayacağım olaylar oldu. Ben de bu durumların içinde yeniden kayboldum. Şimdi ben kimim? Bilmiyorum. Yazarak hafızamda açtığım yaralara merhem olmaya çalışıyorum. Beyhude bir çaba mı dersin? Olsun. En azından zaman karmaşık kelimelerimi dizginlemeye yarıyor. Daha yazacak çok şey var. Ama yazmaya devam etmek sonu gelmeyen bir metinin yarım kalmışlığını kabullenmekten öteye gitmez. O yüzden burada susmak başka yerde konuşmaya daha doğrusu yazmaya devam etmek gerek. İnsan ölmeden öyküsü bitmez neticede.