Tarih 16.05.2021. Bu yazımda ülkemizin siyasi ve ekonomik durumundan ve bölgemizin koşullarından bahsetmeye çalışacağım. Ülkemize ekonomik açıdan bakıldığında hiç de hak etmediğimiz bir noktada olduğumuzun herkes farkındadır diye düşünüyorum. Burada sizleri sayısal verilerle boğmak istemediğim için kısa kısa değineceğim. 2000’li yılların başında dünyanın 14. en büyük ekonomisi olan ülkemiz neden şu an 19. sırada, çok basit bir soru ile başlamak istiyorum. Bunun sebebi bizim başarısızlığımız mı yoksa diğerlerinin çalışkanlığı mı? Bizleri diğerlerinden geride bırakan konular nelerdir? Tabii ki herkesin bu konuda kendince düşündükleri vardır. Bazıları bize kasıtlı olarak uygulanan ambargo diyebilir. Bazıları basiretsiz yönetim diyebilir. Her konuda muhalefeti suçlayanlar için sonuç tabii ki her zaman aynı muhalefet. Arkadaşlar umutsuz değilim. Ülkemiz hâlâ çok yüksek potansiyele sahip bir ülke. Bazı zaman kayıpları veya dönem kayıpları yaşamış olabiliriz. Her gencin de benim kadar umutlu olmasını umut ediyorum ama ne yazık ki biliyorum çoğunuz benimle aynı fikirde değilsiniz. Aslında bu bizlerin en büyük kaybıdır. Umut en son tükenendir. Ülkemizde yaşanan krizlerin ekonomik krizler olduğunu düşünmüyorum. Tamamı siyasidir, ”Neden?” diye soracak olursanız. Merkez bankası özerk olmalıdır ama değildir. Hukuk kurumları özgür olmalıdır ama değildir. Basın özgür olmalıdır ama değildir. Meclis yasamanın temelidir. Yasama, kanun yapma yetisi demek. Ülkemizin kanunlarla ve yasalarla değil genelgelerle yönetilmeye başlandığının hepimiz farkındayız. Tüm bunları arka arkaya sıraladığımızda bile aslından neden krizde olduğumuza cevap vermiş oluyorum. Daha değinmediğim liyakatsizlikler, rüşvetler, zimmete para geçirmeler alenen yapılan yolsuzluklar. Hasta garantili hastaneler ve araba garantili köprüler var. Güreşçilerin banka yönetiminde olduğu, Kartal İmam Hatip mezunu olanların direk THY yönetim kuruluna üye olduğu bir ülke hâline geldik. Şimdi tüm bunların ardından sizin şunu düşünmenizi istiyorum. Almanyalı bir milyonersiniz ve Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünüyorsunuz. Aslında her şey mantıklı gibi, AB pazarına yakın, ucuz iş gücü olan ve kalifiyeli bir topluma sahip bir ülke. Altın tepside bir fırsat gibi duruyor. Ama o yatırımcı gidip bir ekonomi sayfası açıyor Türkiye’den ve bir bakıyor son 4 yılda 4 farklı Merkez Bankası başkanı değiştirilmiş ve hepsini yürütme direkt atamış, hepsinde kur dalgalanması yaşanmış. Ardından alttaki habere geçiyor. Damat olan maliye bakanı hedeflerini tutturamadığı için görevi bırakıp gidiyor ve politikaları için sorgulama bile yapılmıyor (128). Sonra bir alttaki haber ticaret bakanı yolsuzluk yüzünden teşekkürler ile görevden alınıyor. Ardından oturup düşünüyor bu ülkede 2 gün sonra ne olacağı belli değil, ben en iyisi biraz düşüneyim diyor ve düşünüp planlarını erteliyor. Bu sırada yerli yatırımcı da tam olarak bu şartları göz önünde bulundurarak yerli yatırımını bile yurt dışına çıkarıyor. Tüm bunların sonucu istihdam azalması, işsizliğin artması, tüketimin ve üretimin azalması ardından gelen enflasyon alım gücünü düşürüp paranın pul olmasını sağlıyor. Tüm bunların sonucu olarak faizler artıyor. Faizler arttığında ise yatırım oranları düşüyor. Ülkemiz tam olarak bu sarmalın içinde yavaş yavaş eriyor.
Şimdi gelelim ülkemizin gündemine ya da gelmeyelim. Dünyanın en çok yalan habere maruz kalan insanları olarak kimse yalan dinlemek istemez sanırım. Bunun yerine bölgesel sorunlarımızdan bahsedelim. Suriye’den ve Filistin’den, Doğu Akdeniz’den bahsedelim. Suriye’yi toplum olarak unuttuk sanırım. Ortalama her hafta şehit verdiğimiz bir yer hâline geldi. Rusya destekli rejim güçleri ile ABD destekli PYD’nin arasında her gün çapraz ateşte kalan Mehmetçik var, unutmayalım. Filistin konusuna gelirsek tüm dünyanın gözlerini kapattığı bu katliamı ve buna en ufak katkıda bulunanların günü geldiğinde hesap vereceğini umut ediyorum. Ülkemizde Filistin gündemi oluşturmak isteyen grupların acaba Doğu Türkistan için ses çıkarmıyor oluşlarının sebebi Hamas2ın Çin füzelerini mi kullanıyor olması? Bu ikiyüzlü tavırlarına da ”Yazıklar olsun!” diyorum. Doğu Akdeniz’de gerçekten neler olduğunu hiç bilmiyorum şu an çünkü bu gündemden sanki kasıtlı olarak uzaklaştırıldık. Neler olacağına dair ufak bir fikrim var. Umarım taviz vermeyiz diyerek bu konuyu da atlıyorum. Rusya ile Ukrayna’da, Libya’da, Suriye’de, Karabağ’da karşı karşıya gelen bir Türkiye var. Bu durum bölgesel olarak ilerleyen zamanlarda bizi sıkıntı içerisinde bırakabilir. Dış politikada yalnızlaşan bir Türkiye olursak Rusya’ya pek fazla diş geçiremeyiz. Oyun kurmaya çalışırken masada tartışma konusu hâline gelmemiz çok muhtemel olur. Tüm bu sorunları aşmamızın temeli aslında ekonomidir. Günümüz şartlarında ülkelerin ordularına değil veya nükleer olmaması hâlinde silahlarına değil ekonomilerine bakmamız gerekiyor. Sonuçta aç bir ordu savaşamaz, lojistik gücü olmayan bir ordu yeteri kadar güçlü olamaz. Eğer Türkiye’nin 700 milyar dolar GSYİH yerine 2700 milyar dolar GSYİH olsaydı şu an üzerimize tek bir oyun dahi kuramazlardı. 7.000 milyar dolar olsaydı şu an tüm oyunları biz kuruyor olurduk. İnsanlarımızın hayal dünyasında değil bu gerçekler ile yüzleşmesi gerekiyor. Demem o ki lafla peynir gemisi yürümüyor.