Nedir bu bekleyişim muştusuz? İçimdeki dert niye? Aldığım nefes nereye gidiyor, ben nereye? Adımlarım geriye bakıyor sana karşı. Neden mi? Bilmiyorum. Açılacak olmamdan belki. Bilmiyorum. Ne? Bir neden mi gerekli? İsteme bunu benden, diyemem. Şirin gibisin, dağları mı deleyim senin için? Delemem. Savaşımdan yeni çıktım, kendimle olandan. Kim galip bilmiyorum. Bir ceset de gösteremem sana, galip de ben mağlup da. Beklemekten yoruldum ilhamı. Bir sancı ki müjdesiz, doğanlar ölü. Bir şiir uyarlaması gibiyim. Beceriksiz bir çevirmenin elinden çıkmış gibi, sırıtıyorum. Kesik ümitlere bel bağlıyorum. Kesilen incirlerin yerine yenisini ekiyorum ocaklara. Kimine göre yüz karasıyım, kimine göre karanın yüzü. Sabırla beklediğim mektuplar boş çıkıyor. Medet umduğum tüm kapılar yüzüme kapandı. Nedir ey hayat bana biçtiğin? Giydireceğin sıradaki elbise nerede, yine neye zorlayacaksın beni? Ey çirkinlerin çirkini! Keşke öldürseydim çoktan seni!
Denize açılan kapıdan gül yetiştiren bir adam yaratıldı, bende tık yok. O kapıdan geçtim, kendimi aradım. Güllerin arasından geçtim, kendimi unuttum. Yaratılan adama baktım, kendimi buldum. Ama ona bile, ayın diğer yüzü kadar uzaktım. Beni tatmin etmeyen beni bıraktım, insanların arasına karıştım. Bencildiler, bencildim, bencildik. Bencillikten konuşmak istedim, diyemedim. Söylesem öldürürler, söylemesem ölürüm. Ölmeyi seçtim. Bir müzik yükseldi hemen arkamdan. Acıklı keman telleri ve coşkulu piyano tınıları. Döndüm baktım sen, yanında ben. Durur gibi oldunuz, durmadınız. Bakar gibi oldun, bakmadın. Bir süre sizi dinledim, doldum, taştım, yeter! Bir şiir, bir kitabı özetleyebilir ama gidişim ne sayfalara geçti ne mısralarca izlendi. Küllerimden doğamayacağımı bile bile kendimi yaktım, savruluyorum. Denize kavuşsun sıcaklığım yeter, artık huzur istiyorum. Dönmek için çok geç artık. Menzil ufukta, işte sonum. Seni benle bıraktım, gidiyorum…