-Bir çatırtı, hayır hayır, iki çatırtı… Duyuyor musunuz? Bu yok oluşun çıkardığı ses. Duymuyor musunuz? O hâlde tebrikler… Siz artık hissizleşmişsiniz, bayım.
-Bunu da nereden çıkardınız? Gayet iyi hissediyorum. Siz delirmiş olmalısınız. Duyduğunuz sesler her neyse. Sizin kafanızın içinde olmalı.
-Duymak mı? Hayır, bayım. Ben hissediyorum. İliklerimde bu çatırtıları hissediyorum. Bir ağacın topraktan sökülürken çıkardığı ses gibi, bir kasırganın dalları kırması gibi. Hissediyorum. Anlıyorum, duyuyorum. Ama en çok hissediyorum.
-Öyleyse sizin güzel bir kalbiniz var. Ancak size kötü haber vermek iyi olmaz. Bu sizi hasta eder. Gerçekler sizi üzmesin sakın.
-İşte yanılıyorsunuz. Benim gerçekleri duymama gerek yok. Sizin göremeyeceğiniz gerçekleri görüyorum, duyuyorum ve hissediyorum. En çok hissetmemi istedikleri duygu korku. Ancak ben alıştım artık. Daha doğrusu kabullendim.
-Neyi kabullendiniz? Neden korkuyorsunuz? Bana söylerseniz size yardım edebilirim.
-Hayır, tek başınıza edemezsiniz. Herkesin anlaması, sindirmesi gerek. Akıllarıyla tartmaları gerek. Böylesine korkunç durumların izahı olamaz. Anlıyorsunuz değil mi beni?
-Hayır. Anlayamıyorum. Ama belli ki siz, insanların tutulabileceği en kötü hastalığa tutulmuşsunuz. Kafanızdaki dünya, yaşantı hiçbir zaman gerçek olmaz. Olamaz. Bu herkesin iyi olmasını dilemekle aynı şey. Herkes şarkı söylesin istiyorsunuz. Ama herkes şarkı sevmez.
-Haklısınız galiba. Benim anlayış arayışım boşuna. Yalnız benim bahsettiğim dünyada şarkı söyleyebilecek bir insan yok. Ben artık hastalıklı ruhların iyileşemeyeceğini çoktan öğrendim. Ama sanırım siz bunun hayalini kuruyorsunuz bayım.
-Yanlışı düzeltmek istemiyor muydunuz?
-Hayır. Yanlış belli bir noktada düzeltilir. Artık bu dünyada düzeltilebilecek bir yanlış yok. Beni anlıyor musunuz?
-Sanırım. Anlıyor olabilirim. Ama emin misiniz?
-Eminim. Kalbimin hasta olmadığına emin olduğum kadar eminim.
Duyulan o çatırtılar, insanlığın geri dönülemeyecek hataları olsa gerek. Toplumun yıkayınca geçiremeyeceği kirler, iyileştiremeyeceği yaralar hepsi birer çatırtı. Gün geçtikçe şiddetlenen, artan, çoğalan ve her birinde insanlığı sarsan çatırtılar. Hastalıklı insanların toplumu, eşitliği, adaleti bozmasıyla başlayan ve şimdilere kadar uzanan çatırtılar. Bu sonsuz, genişleyen evrende ufacık yer kaplayan insanların ufacık çatırtıları. O kadar çok yankı yapıyorlar ki ufacık oldukları unutuluyor bir anda ve diyorsunuz hayır bunlar bizim için devasa çatırtılar ve susturulmaları gerek. Susturulmaları gerek.