Sobalı evde büyüyen çocuk; kışın soba borularında çoraplarını ısıtmasını bilir. Hafiften etraf soğuyunca sobaya kömür getirmeye o gider, böyle bir sert soğuk olamaz. Çünkü oturma odası delicesine sıcakken dışarısı öylesine soğuktur ki insanın feri söner. Zaten bir gariptir sobalı evde büyümek. Bir kere kafayı dinlemek için odaya çekilme yoktur, kimse bir tartışmadan sonra vurup kapıyı gidemiyor. O yüzdendir bu aile ortamları bir ayrı güzel oluyor, her sıkıntı o an çözülüyor çünkü. Ne evin küçük çocuğu odasına çekilip ağlayabiliyor ne evin büyük çocuğu kömür almaya karanlık bahçeye inerken bağırıp çağırabiliyor. Bir kere sobalı evde büyüdüyseniz çok farklı duygu durumlarla tanışırsınız. Veyahut olaylarla mı demeliyim, bilemiyorum… Öncelikle mayışmak diye bir şey vardır ki… Sobanın yanındaki koltukta uzunlamasına yatmış, eli başının altında babalara olur çoğunlukla… Kanalları değişmek için kumandayı yanında bulunduran, uyuyunca almaya korkan ev halkının yanı sıra arada bir gözünü açıp ”İzliyorum ben.” der…
Banyodan sonra sobanın arkasında bornozla ısınmaya çalışırsınız. Tabii siz duştayken anneniz sobanın borularına iç çamaşırlarınıza kadar giyeceklerinizi ayarlayıp asmıştır… Sabahları okula gitmek için uyandığınızda sobayı yanarken bulmanın tadını başka bir şeyde bulamazsınız zaten! Kumanda hep babanın elinde olduğundan siyaseti iyi bilir bu çocuklar. Zaten bu çocuklar ileride öyle hasretlik olurlar ki bu garip anılara, yıllar sonra kombili evde dahi odanın kapısını sürekli kapatır… Sobalı evde büyüyen çocuk, kolonya deneyi yapmıştır bir kere! Ya da kozalak toplayıp annesini mutlu etmek istemiştir… En güzellerinden biri de, mandalina veyahut portakal kabuklarını sobanın üzerine koymak… Onun kokusunu başka hiçbir yerde bulamazsınız. Zaten sobanın üzerinden kestane yemeyi biliyorsanız onun tadını da başka yerde bulamazsınız.
Yemek sehpasının başında bağdaş kurmuş ödev yaparken bir yandan televizyon izlersiniz… Televizyon izlerken ”Odun getir.” diyen babaya, ”Dur baba, reklam bitsin.” deyip yarım saat boyunca oturursunuz. Soba söner… Sobanın küllerini temizlemek için kullanılan maşayla dayak yemiş çocuktur sobalı evde büyüyen çocuk… Gece lambası yerine, sobanın önündeki küçük yerden görünen buğulu alevlerin görüntüsüyle uyursunuz bazen… Yere yatak serip orada uyumaya çalışırsınız, soba tamamen sönene kadar uyudunuz uyudunuz. Yoksa anayla babanın yatağına gidip aralarına yatarsınız… Plastiği yakmanın berbat bir koku yaydığını en erken öğrenen siz olursunuz… Sobanın içerisinde ön fragman gibi bir gri duman dolandığını görünce üflemeniz gerektiğini bilirsiniz. O üflemenin sonuçları hiç iyi olmaz, ya bir ateş topu kaşlarınızı yakar ya da o kadar üflersiniz ki ayağa kalkınca başınız döner yere kapaklanırsınız. Her halükarda ev halkını güldürmüş olursunuz. Hah bir de sobanın borularını döküp o soğukta kıçınız donarken taşıyor, bir yandan da yapılan soğuk esprilere dişiniz titreyerek gülüyorsanız yanlışlıkla o boruyu ayağınıza düşürmeyi de bilirsiniz…
Banyodan çıkınca, saçlarınızı savurur; sobanın üzerine düşen damlaların cızırtısından bir zevk alırsınız… Sırf eğlencesine oturma odasının kapısını ağzına kadar açıp bir ayağınızı oturma odası tarafına, diğer ayağınızı kapının diğer tarafına koyarsınız. Sonra ”eşitlemek” için dönersiniz, diğer tarafınızı koyarsınız sobalı yere. Burada amaç, dışarısı deli gibi soğuk içerisi fena sıcakken ne yapacağını bilememektir. Esasında içeriyi soğutur, annenizden terlik yersiniz… Her şeyiyle, toparlayıcıdır soba… Dağınık bir ailede büyümezsiniz, bir ayrı olur o ateşten alıp içilen çayın tadı… Kışın ibrikteki sıcak suyla soğuk su karıştırıp onunla yıkanmak da bir ayrı olur… Babanızın askerlik anılarını da bilirsiniz, annenizin genç kızlığını da… Her türlü konular döner bu odada, iyi kötü… Ama güzeldir esasında, onun tadı başkadır.