Yorgunum, biliyorum kızacaksın göz bebeklerini öptüğüm. Ama çok yoruldum artık tekrar tekrar düşmekten bu duygusal boşluğa. Neye dokunsam kırıyorum ya da kendim tuz buz oluyorum. Ne zaman gidersem hep geç, nerede değilsem evim orası oluyor. Koştuğum zaman bacaklarımdaki ağrılar, durunca canımı yakıyor gitmediğim, gidemediğim bu yollar. Herkes hayata bin yerden tutunmuş da ben bir şeyin üstesinden gelememişim. Anlıyorum bana yer yok. Ben beceremedim bu sevda davasını, gömleğinin yakasına hayatımı bağladığım. Ben, halledemedim. Arkamda dağ olmanı beklemedim ama sırtımda kambur oluşunu nasıl unutayım? Bana çiçekler göstermedin ama cinayetlerinden de bahsetmemiştin hiç. Daha iyi anlıyorum, evet. Bana yer yok gözlerinin ardında gizlediğin karanlıkta.
Hiç olmamam gerekiyormuş sanki, herkesin yerini bulup oturduğu o kalabalık sofrada, ayakta kalan hep ben olmuşum. Sadece et ve kemikten ibaretim, bırakmış ruhum bedenimi dar bir kaldırımda, gecenin bir yarısı yanıp sönmek arasında gidip gelen o sokak lambasıyla baş başa. Biliyorum, gitgide kötüye gittiğimin farkındayım. Çokça uykusuz kalıyorum. Artık daha az müzik dinliyor, kafamın içinde konuşan o lanet sesler günbegün artıyor, bastıramıyorum. Sarsılmaz dediğim duvarlarım şimdilerde rüzgar esintisine dayanamıyor. Öylece izliyorum göz bebeklerini sevdiğim. Bakıyorum öylece kendi ellerimle hazırladığım sonuma. “Düşün, taşın. Kararını ver.” demiştin. Ben düşündüm siyah gömleğine ömrümü adadığım. Düşün dedikten sonra taşın demen tesadüf değildi, biliyordu kalbim. Ben düşündüm ve taşınıyorum bu evden, bu fikirden, bu hayalden hatta belki bu hayattan bile. Biz artık seninle o gömleğin ilk ve son düğmesi olmuşuz, kavuşamayız. Hoş, kavuşsak da bu yalnızca düzen bozar.
Birbirini seven iki insanın çıkamayacağı yangın yok derler, içimdeki bu yangın gerçeği alenen yüzüme haykırıyor. Ben söyleyemedim ay yüzlüm, anlatamadım. İçimde biriktirdiğim, boğazımda düğüm düğüm olan hiçbir şeyi anlatamadım. Odama sığamadım, geceleri uyuyamadım, nefes bile alamadım bazen. Bir elveda şarkısı çaldı arkadan ve ben seni içimden atmamak için hıçkıra hıçkıra ağlayarak yalvardım kendime. Unutma, unutma ki değsin bu yaşananlara, gözyaşlarıma. Çünkü bu yanan yüreğim değil, senin evin. Bilmiyorum, sanki hiç yan yana oturmamış, hiç aynı fotoğrafın karesine girmemişiz, aynı derdi paylaşmamışız ve beni bağrına basmamış gibi nasıl bu kadar kalpsiz oldun? Bildiğim tek şey, biz seninle mahşere bile kalamamışız, üzgünüm sevdiceğim.
Abonelik
4 Yorumlar
Eskiler