Zamanında İstanbul’dan Paris’e göç eden Türk bir Yahudi ailesinin ve Türk hat tarihinin en eşi benzeri olmayan eserlerinden birinin hikayesidir.
1930’lu yıllarda, İstanbullu Yahudi bir vatandaşımız ailesiyle birlikte Fransa, Paris’e göç eder. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir gece Gestapo evlerini basar. Aileyi ve diğer bütün Yahudileri toplarlar. Toplama kampına götürmek için mahzen gibi bir yere birkaç yüz Yahudi kapatılır.
Not: Almanlar, o sırada Rusya’yı işgal ettiği için Rusya ile savaşmak amacıyla Kırım, Macar ve Tatar Türklerinden oluşan ordu kurmuşlardır.
Mahzene kapatılan Yahudiler artık ölümü bekliyorlardır. Toplama kampına götürüleceklerini biliyorlar ama orada ne olacaklarından habersizdirler. Gaz odaları o zaman bilinmiyordur.
Bir süre sonra mahzene iki tane Nazi subayı ve Nazi askerleri gelir. “Tekme tokat” içeri dalarlar. İstanbullu Yahudi vatandaşımız karısına döner ve “Şimdi b…ku yedik.” der. O sırada içeride bulunan Alman askerlerinden (Alman üniformalı ama Türk) birisi bunu duyar ve Tatar aksanıyla “Sen ne diyorsun? Bir daha söyle.” der. Adam tekrar “Şimdi b…ku yedik.” der. Alman askeri, adama “Türk müsün?” diye sorar. Adam “Yahudiyim ama Türküm.” diye cevap verir. Alman üniformalı Türk askeri, komutanlarının yanına gider ve “Bunlar Fransız Yahudi’si değil, bunlar Türk vatandaşı.” der ve Müslüman oldukları için sünnet oldukları yalanını söyler. (Çünkü muayene yapılmaktadır.) O Tatar asker sayesinde mahzenden çıkartılır ve Türk diplomat Necdet Kent’e (Coca Cola CEO’su Muhtar Kent’in babası) teslim edilirler.
Türkiye’ye döndükten sonra adam, bir hat ustasına gider ve hayatlarının bu söz sayesinde kurtulduğunu söyler. Hat ustasından evine asmak için bu yazıyı levha yapmasını ister. Böylelikle Türk hat tarihinin en eşsiz eseri ortaya çıkar.
Dipnot: Hikayenin yaygın bilinen versiyonunda kahramanımız Ermeni, göç ettiği yer ise Fransa değil, Berlin olarak geçer. Onları mahzene toplayan askerlerin ise Sovyet askeri olduğu söylenir. Murat Bardakçı ise hikayenin aslının yukarıda anlatıldığı şekilde olduğunu öne sürmekte. Türkiye’de “belgeli tarihçiliği” ve “tarih magazinciliğini” en iyi yapan isim olarak gösterilen Murat Bardakçı’nın anlattığı versiyonun daha doğru olduğu kanaatindeyim.
Kaynak: Murat Bardakçı / Tarihin Arka Odası