Bahsedeceğim konu aslında herkesin yakından bildiği bir konu. Bazılarımız için çok korkunç boyutlarda olabilirken bazılarımız içinse dünyaya gelme amacı olabiliyor.
Büyükler hep derler ki sevmek çok güzel bir duygu, mutlaka yaşamalısın. Aksini dile getirenler bile bir süre sonra acı çekmiş dahi olsalar bu duygunun muhteşemliği karşısında herkesle aynı fikre varıyor. Hayata bir kere geliyoruz ve bu duyguyu yaşamak çok nadiren karşılaşılan bir olay. Sevmek sadece bir şahsı sevmek olarak sınırlandırılmamalı. Elbette bir hayvanı, bir bitkiyi veya herhangi bir eşyayı ölümüne sevebiliriz. Hepimizin hayatında “sevmek” kavramı mevcut. Ancak benim bahsetmek istediğim konu bu kısım değil.
Son günlerde fazlaca dikkatimi çeken bir durum var. Tabii ki eylül ayına girdiğimiz de düşünülürse biraz duygusal açıdan düşüncelerin yoğunlaşmasının nedeninin sonbahar olduğunu düşünebiliriz. İnsan varlığından bu yana sürekli eşini aramış. Adem, Havva olmadan yapamamış örneğin. Karşımıza çıkan her hikâyenin mutlaka bir dişisi ve bir erkeği oluyor. Hikâyenin sonundaki sonsuz mutluluk ikisinin kavuşup mutlu yaşaması olarak gösteriliyor. Toplumun devam edebilmesi için elbette bir kadın ve erkeğe ihtiyaç var ama peki duygusal bağlılık? Sanıyorum ki insan duygusal açıdan kendini ait hissedebileceği, kendisini savunmasına gerek kalmadan tamamen saf duygularla kendini adayabileceği birine ihtiyaç duyuyor. Çok bilimsel ya da aşırı mantıksal bir cümle gibi gelebilir. Aşırı duygudan yoksun düşünüyor diyebilirsiniz. Ancak temele inildiğinde bu duygunun mantığa veya bilime dayanan bir yanı yok. Sevmek, sevmektir. Biz farkına varmadan birini sevebiliyoruz. Farkına varmadan sahip olduğumuz bu duygu tüm hayatımızı etkileyebiliyor. Bazen hayatımızın amacı oluveriyor çünkü hayattaki en önemli duyguyu yaşamamız gerektiğine inanıyoruz. Sevmek işler yolunda gittiği takdirde dünyanın en güzel duygusu oluveriyor. Dünyadaki en mutlu, en şanslı, en iyi kişisi bizmişiz gibi hissediyoruz. Ancak aksi olduğunda dünyadaki en acı duygunun bu olduğunu, hayatımızın sonuna kadar mutsuz olacağımızı ve en şanssız kişinin yine biz olduğumuzu düşünüyoruz. İki zıtlığı içinde barındıran başka bir duygu olduğunu düşünemiyorum.
Varlığıyla nefes aldıran, yokluğuyla nefesimizi kesen bu duygu çok nadir karşımıza çıkıyor. Üstünde fazlaca düşünüp mantık geliştirmek çabasız. Sevmenin mantığı yoktur. Hatta çoğu zaman mantığı devre dışı bırakabiliyor. Neredeyse tüm şairlerin bahsettiği, tüm şarkıların anlattığı bu duyguya umarım bir gün hepimiz denk gelebiliriz.
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Özdemir Asaf.