Sevgi, bazen bir insana, bazen hayvanlara, bazen bir yaratıcıya, bazen bir düşünceye, bazense neye olduğunu bile bilmediğimiz bir histir. Her zaman var olmuş olan, herkes için farklı anlamı olan bir kelime olmuştur. Kimisi için sevgi bağlılık ve sadakattir. Kimisi içinse bir Yeşilçam filmindeki gibi “Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti.” Öyle ya da böyle her birimizin içinde hiç sönmeyecek ve her zaman yanmaya devam edecek bir alev, Yanartaş’tır. Sevgi sayesinde bazen üzülmüş, bazense havalara uçmuşuzdur. Haydi sonsuzluğunu tartışmadan önce sevgiye biraz göz atalım.
Japon bir düşünür ve yazar olan Masumi Toyotome, “Sevgi Üç Türlüdür” isimli kitabında sevginin türlerini 3 başlığa ayırmıştır. Bu başlıklar, “eğer”, “çünkü” ve “rağmen” sevgisidir. Onun düşüncelerine çok bağlı kalmadan bu türleri yorumladım.
Sevginin Türleri
Birinci tür olan “eğer” sevgisinde Masumi, karşımızdakinin bize sevgi duyması için onun bir beklentisini karşılamamızın gerektiğini savunur. Sevginin bize verilebilmesi için bir koşulu sağlıyor olmamız gerekir. Türlerin arasındaki en bencil olanı budur. Bir insanı bizimle birlikte tutan şeylerin olmadığı zamanlarda biten bir sevgidir. Çıkar üzerine kurulmuş ilişkilerde görülür. Eğer arkadaşınız, alçak gönüllü birisi olduğunuz ve onun eline cebini sokturmadığınız için sizinle birlikteyse, size eğer sevgisi besliyordur.
“Çünkü” sevgisi ise birçok yönden eğer sevgisine benzer. Yine kişinin sevilebilmesi için belirli beklentileri karşılıyor olması gerekir. Bu sevgi türünü eğer sevgisinden ayıran nokta ise daha uzun vadeli olmasıdır. Kişi, “çünkü” ile sevildiğinde daha katlanılabilir birisi olur. Sizi güzel/yakışıklı olduğunuz için. Yüksek konumda bir statüye sahip olduğunuz için seven insanlar size çünkü sevgisi besliyordur. Tabii bu Masumi’ye göre. Benim için eğer ve çünkü tipi sevgiler aynı kategoride değerlendirilebilir. Birbirlerine o kadar yakınlar ki araştırmalarımda ikisinin arasındaki farkı size anlatabilmek için baya zorlandım. Ben bile anlayabildiğimden pek emin değilim. Hangi durum geçerli olursa olsun bu iki tür dünyaya egemen olmuştur.
Üçüncü ve son türümüz olan “rağmen” tipi sevgi, eksiklerin olduğunu bilsek de hala o sevgiyi beslediğimiz türdür. Kişi, kendisine zarar veriyor olsa bile sevgisinden vazgeçmez. Her şeye rağmen sever, çabalar. Tüm ilişki türleri için geçerli olsa da, arkadaşlarımızdan dinlediğimiz aşk hikayelerinde bu sevgi türünü görürüz. “Ben onun için neleri göze aldım.”, “Benimle olması için her şeyi yapardım.” Cümleleri dolaylı olarak bencilce olan cümleler olsa da bu sevgi türüne örnektir. Masumi, insanların rağmen tipi olan sevgiyi arzuladığını, yaşamın sürdürebilmelerinin nedenini, insanların bu sevgiyi sahip olacaklarına inanmaları olarak tanımlıyor. Bu sevgiden yoksun kalanların ise sefil bir hayata sahip olacaklarını savunur. Eğer sadece insana karşı olan sevgiden bahsettiyse son cümlenin doğruluğu tartışılabilir olsa da, insanların her zaman sevmeye ve sevilmeye ihtiyaç duyduğu aşikardır.
Sevginin Sonsuzluğu?
Öncelikle tartışacağımız konu, sevginin varlığının sonsuzluğu değil. Yazının başında da belirttiğim gibi sevgi her zaman var olmaya devam edecektir. Burada bahsettiğimiz sonsuzluk, sevginin sürekliliği değil, kapasitesiyle alakalı. Herkese istediğimiz kadar sevgi dağıtabiliyor muyuz? Yoksa hayatımıza henüz girmiş olan birisine sevgi vermek için önceden sevdiğimiz olan birisine duyduğumuz sevgiden almamız mı gerekiyor? Ben sevgiyi zamana benzetiyorum. Uyku saatlerinin esnekliğini, geçirdiğimiz zamanın verimini yok sayarak 1 günde 24 saatimizin olduğunu varsayalım. Gün içerisinde yapılacak işlerimiz var ve bunlara belirli zamanlar ayrılması gerekiyor. İstersem 24 saatimi 3 işe 8’er saat olacak şekilde ayırabilirim. İstersem de 2 saat dinlenip toplam 22 saatimi kullanabilirim. İstediğim işime çok vakit ayırıp, diğerlerinden kısabilirim. Yeni işler ekleyebilir, bazı işlerimi çıkarabilirim. Hiç dinlenmeyip sürekli çalışsam da her zaman en fazla 24 saatim olacak. 24 saat sonra yeni bir gün başlayacak ve tüm işlerimi günlük yapmam gerekiyor.
24 saat, sahip olduğumuz sevginin tümü demek oluyor. Her ne kadar her saniye çok değerli olsa da sonuçta bitiyor. Her yeni güne başladığımızda ise hangi işleri yapabileceğimizi seçebiliyoruz. Sevgimize sahip olan kişileri değiştiriyoruz. İşlerimiz, sevgimizi ayırdığımız kişiler; onlara ayırdığımız zaman ise onlara verdiğimiz sevginin büyüklüğünü temsil ediyor. Ne kadar fazla kişiye sevgi duyarsak, sevgimiz de bir o kadar bölünüyor. Bazı kişileri daha az sevmeye başlıyoruz, istersek sevgimizi diğerlerine koyuyoruz. E tabi herkesin sevgisinin büyüklüğü de aynı olamaz. Burada da zaman örneğindeki etkili kullanım devreye giriyor. A kişisinin 4 saatte yaptığı işi ben 3 saatte yapabilirim. 1 saatimi farklı bir şekilde değerlendiririm. O aynı büyüklükteki 6 işi yapabilirken, ben yine aynı büyüklükteki 8 işi yapabilirim. Bu da kişiden kişiye değişebileceğini gösterir.
Ne yaparsak yapalım, kullanabildiğimiz sınırlı sevgimiz var. Bunu fark etmeden sevgiyi savurmamızın sebebi ise hiçbir zaman tam kullanmamış olmamız. Günümüzü istemesek de çok gereksiz işlere ayırdığımız oluyor. Hatta hiç istemeden yaptığımız işler bile var. Siz siz olun, sevginizi hangi kişilere harcadığınıza dikkat edin. Sevginin ne kadar değerli bir şey olduğunu, onu israf etmemeniz gerektiğini unutmayın. Çünkü bazı insanlar, fark etmesek de onlara ayırdığımız sevgiden fazlasını hak ediyorlar.
Sevgilerimle,