Yoksulluk. TDK için genel anlamda açlık, işsizlik, konutsuz olma gibi yaşam şartlarının yeterli olmaması. Sağlık hizmetlerinden yararlanamamak, eğitimsizlik… İnsan onuruna yaraşır bir düzeyin altında, maddi yönden yetersiz olma durumu… Ve böyle uzayıp giden derinlemesine bir kelime olarak görülmüş. Peki bu şartların ne olduğunu biliyor muyuz? Dört duvar arasına girebilmek, ”Başını sokacak yuva bulmak” tabiri altında sahip olduğumuz tek şeyin aldığımız nefes olduğu salt gerçeklik, yaşam mıdır? Karnını doyurabilecek yemeği bulmak, bir inşaatta güneşin alnında ter ter alnından ağzına dolan o berbat tat, yaşamak mıdır?
Ülkemizde aile kavramı için ortalama insan sayısı 4 kişi olarak hesaplanmış, ve aile adı altında yapılan araştırma, karşılaştırma ve esasında çıkan bulgular bu sayıya göre bulunmakta.. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması aynen şu şekilde;
- Ocak 2020 Açlık Sınırı: 2.219₺
Ocak 2021 Açlık Sınırı: 2.652₺
Bu veriler tam olarak kesin olmamakla birlikte, birden fazla kaynakta geçen farklı rakamların ortalamasıdır. Bunlar 4 kişilik bir ailenin yalnızca beslenme konusunda bir aylık ihtiyaç duyduğu ortalama gelir. Aradaki artış, her ne kadar fazla gibi durmuyor olsa da ülke ve dünya ekonomisi geniş çerçeveden ele alındığında bizim tablomuz felaket durumda. Daha iyi anlayabilmek için aynı tarihlerin bir farklı yönden karşılaştırmasını da bırakıyorum.
- Ocak 2020 Aylık Net Asgari Ücret: 2.324₺
Ocak 2021 Aylık Net Asgari Ücret: 2.825₺
Aynı şekilde bu rakamlar da birden fazla kaynakta farklı görünüyor. Hatta öyle ki bazı kaynaklarda asgari ücretin açlık sınırından daha aşağıda bir rakam olduğu da görünebilir. Esasında ortalama olarak çıkan bu rakamlar, tablonun iç karartıcı yanını gözler önüne seriyor. Her durumda bir asgari gelirin, dört kişilik aileye yalnızca karnını doyurmak için gerekli olan parayı sağladığı aşikar. Yoksulluk kavramı ise bu durumdan çok daha farklı bir boyutta.
Yoksulluk sınırı, yeterli hayat standardında yaşayabilmek için gerekli olan minimum gelir miktarıdır. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı bu başlık altında hesaplanıyor. Ve yine baz alınan aile 4 kişilik, ki bu sayı yalnızca bir ortalama.
- Ocak 2020 Yoksulluk Sınırı: 7.229₺ %19,48
Ocak 2021 Yoksulluk Sınırı: 8.638₺ Artış Miktarı
İnsan evladı, onurludur. Bazı duygular reddedilemeyecek, hakim olamayacak kadar güçlüdür ve bunlardan biridir bu; onur, erdem… Ve bütün bunlar ile birlikte küçük oğlunuzla maça gitmek istersiniz bazen, kızınıza doğum günü hediyesi almak istersiniz. Bazen anneler gününde bir mutfak eşyasıyla sevindirmek istersiniz onu, bazen babanızla alışverişe gitmek istersiniz. Ancak yapamazsınız ya bunu, ”Düşünmen yeter.” demekten yorulmuş, duymaktan yorulmuş olursunuz. Ve bu hayat değildir, nefes almak her şey değildir.
Genel anlamda yapılan bu basit matematiksel hesaplamalar evin kapısı kapandığında toz olup uçuyor. Çünkü sınırı sınırına hesaplanmış bir miktar ile oradan buradan kısarak kendine para ayırmak olanaksızdır. Çevresel, ekonomik, siyasî ve toplumsal nedenler; başlıklarıyla ayrılmış, devlet ağzından çıkan resmî bir sözcük gibi duruyor olsa da ”yoksulluk” kavramı hiçbir zaman devlet meselesi olmamıştır. Ve üst kesim olarak nitelendirilen insanların gölgesinde en çok da siyasî ve toplumsal nedenlerle derbeder olan alt kesim, zaman geçtikçe maalesef kayboluyor. Ve bu durum hâlen klasik ve sıradan sorunlar kategorisinde görüldüğü için ele alınmak için bekleyen bir durum.
Esasında ne anlatmaya çalışıyorum biliyor musunuz? Bu rakamlar ve bu yüzdeler yalnızca bu yazıya başlamadan önce internet üzerinden ve birkaç kütüphane gezmekten edinip not aldığım birkaç bilgiden ibaret. Hatta öylesine basit ki farklı başlıklar altında toplanan bu yüzdelikleri kolayca bulmak. Ancak beni şu an bunu yazmaya iten şey ve bu yazının da ana fikri basit rakamlar ve denklemlerden ziyade, işlenen bir suç oldu. Bir hırsızlık… Zenginliğin, parayla ilişkilendirildiği çağımızda bundan mahrum kalmış sayılı insanlardan biri ve böyle bir suç işlemiş. Evet hırsızlık, kötü bir suç; suç kelimesinin olumlu bir cümlede kullanılması pek de karşılaşılacak durum değil zaten. Ancak bu insan var ya, çok uzun süredir açtı. Çok uzun süredir; sabahları gururuna yediremeyip geceleri çöpleri gezen ve bir kuru ekmekle karnını doyuran bir insandı. İşin sonunda yine bir mezbelede yatar kalkardı. En kötüsü ne biliyor musunuz? Bu insana, bunun yaşamak olduğu inandırılmıştı.
Ve böyle sürüp giden hayatı, yırtık kıyafetleriyle toplumdan dışlanmasıyla harmanlanmış, soğukta akacak göz yaşı donmuş, başkaldırmak istese sesi çıkmamış, bazen ”Yeter be!” deyip de iş bulacak olsa hayatın işsizlik sorunu gerçeğiyle yüz yüze gelmiş. İşsizlikle boğuşan ve elinden tutan olmamış böyle nice insanlar varken ”İstese iş bulur çalışır, isteyene bol demek.” bencilce gelmiyor mu? Bilimsel konuşmalara kulak veren bir milletiz, çünkü bu konuşmaları yalnız üstü başı düzgün, yanında ve ardında yürüyen insanlar yapar değil mi? Fakat bu sorunları, yaşayanlardan dinlemek gerekmez mi?
Sosyal medyada gördüğüm bir konuşma vardı. Biraz anımsıyorum, şurada uzunca söylediğim şeyler ve bu denklemleri güzel özetliyordu. Hem paranın gerekliliğini hem değersizliğini anlatan sözler, bilhassa bu sınırı sınırına hesaplanmış ortalama lazım olan gelirin insan psikolojisine karşı hiçbir anlamı olmadığını anlatan sözler.
Para ile ev alabilirsin ama yuva alamazsın. Para ile saat alabilirsin ama zamanı alamazsın. Para ile yatak alabilirsin ama uyku alamazsın. Para ile yiyecek alabilirsin ama iştah alamazsın. Para ile doktor bulabilirsin ama iyi bir sağlık alamazsın.
Karnını doyurmak, başını sokacak bir ev bulmak veyahut hastane masrafının karşılanması yaşam değildir. Bunlar sadece bedensel ihtiyaçlardır ve bu bedenler yalnızca bize emanet, bizler ise salt ruhlarız. Yani bu ortalama rakamlar hiçbir şeyi ifade etmiyor, yalnızca gölge olan insanların vicdanları için var. Ki bu durumda bile, hangi vicdan dayanabilir şu görünen tabloya? Eğer bir ülkede, suç işleyip de hapse düşen bir insan; üç öğün yemek yiyecek diye mutlu oluyorsa… Bu ülke daha ne kadar ayakta kalabilir?