Dahi anlamındaki “da”nın tam olarak uyduğu insan, büyük sanat ve bilim insanı Leonardo da Vinci, sadece Rönesans’ın değil, tüm zamanların en büyük dâhilerinden birisi. Evlilik dışı bir çocuk olarak doğuyor. İçindeki dâhiyi anlaması geç olmuyor, yaşıtları oyunlar oynarken o oyun oynamak yerine sanatıyla meşgul oluyor. Babasının desteği ile 17 yaşında bir ressamın yanında çırak oluyor.
20 yaşına geldiği zaman, kendi siparişlerini alıyordu. Yeteneğini ispatlamıştı ama eşcinsel eğilimleri onu neredeyse canından ediyordu. Leonardo’nun üreme eyleminin iticiliği ile ilgili bir söylemi vardı ama onun derdi kadınlardı, cinsellikle ilgili bir sorunu yoktu. O dönem eşcinselliğin cezası ölümdü, aile güçlerini kullanarak davayı düşürdü. Leonardo, bir dolu işini yarım bırakıp Milano’ya kaçtı. 17 yıl boyunca Milano’da çalıştı.
Kişisel hayatından çok eserlerine ve bize bıraktıklarına geçme zamanı. Leonardo’yu genelde hepimiz Mona Lisa tablosundan tanıyoruz. Mona Lisa tablosunun da bu kadar ünlü olmasının sebebinin çalınması ve uzun zaman bulunamaması olduğunu bilmeyen yoktur herhalde diye düşünüyorum. Kaybolunca her yere “aranıyor” diye asılan Mona Lisa artık herkes için popüler oluyor ve şehrin tüm duvarlarını süslüyor. Ama Leonardo sadece Mona Lisa değil, Kuyumculuktan heykeltıraşlığa, resim, mimarlık, optik teoriler ve perspektif dolayısıyla geometri, doğa bilimleri ve müzik gibi geniş bir yelpazede bilim insanı unvanının içini tam anlamıyla dolduran bir dâhi.
Ben bu büyük ustanın birçok eserinden birkaçına değinmek istiyorum. Çünkü hepsini anlatmaya kalksak kelimeler, sayfalar yetmez.
Son Akşam Yemeği: Sanat tarihinin şüphesiz en meşhur ve en önemli resimlerinden birisi. Hem yapıldığı dönemde hem de günümüzde son derece ilgi görmüş, sevilmiş ve nefret edilmiştir. Günümüzde popüler kültürü çok fazla etkilemiştir. Resmi anlatmaya gerek yok çünkü muhtemelen her insan bunu biliyordur. Gelelim ayrıntılara. Resme bakarken gözlerinizin serbestçe dolaştığını ve en sonunda nereye bakarsanız bakın gözlerinizin İsa figürüne döneceğini göreceksiniz. İsa’nın havarileriyle yediği bu son yemek sahnesinde sanki bir rahatlama hissi geliyor bize. İsa tam merkeze konumlandırılmış, havariler onun sağına ve soluna gruplar hâlinde dağıtılmış. İsa kollarını iki yana açmış, üzgün ve çaresiz gözüküyor. Çünkü bu onun son akşam yemeği.
Bu eserde hem bir düzen var hem de bir olay. Yüz ifadeleri, el kol hareketleri ve daha birçok detayı izlemekten kendinizi alamıyorsunuz. Ancak resme son bir kez bakıp kafanızı çevirmek ya da sayfayı değiştirmek istediğinizde gözünüz İsa figürüne kayıyor. Bu Leonardo Da Vinci’nin oluşturduğu mükemmel perspektif ve kompozisyon ile mümkün oluyor. Bu odanın aydınlatılması neredeyse loş gibi değil mi? Etrafta dikkatimizi dağıtacak hiçbir ayrıntı yok. İsa’nın arkasında bulunan pencere, dikkati önünde sonunda merkeze çeken önemli bir detay.
Detaylarda boğulmamak için başka eserlerine geçeceğim. Benim en sevdiğim ve hayranlıkla izlediğim bir diğer eseri ise Annunciation yani “duyuru” veya “müjde“. 1472-1475 tarihli ahşap üzerine bir tablodur. İtalya’nın Floransa kentindeki Uffizi galerisinde yer almaktadır.
Leonardo, Müjde’yi yirmili yaşlarının başında daha gençliğinde çıraklık yaptığı Andrea del Verrocchio’nun stüdyosunda kalırken bitirmiş olabilir gibi gözüküyor.
Bakire bir genç kadın olan Meryem’in melek Cebrail ile karşılaşması ve İsa’ya hamile olduğunun kendine bildirilmesi yani müjdelenmesini içeren bu tablosunda Leonardo dindar bir kadın olan Meryem’in evinde dua ederken karşısında tanrının elçisi Cebrail belirir, Cebrail Meryem’i selamlar ve kendisine tanrı katında övülmüş, kadınların en kutsalı olduğunu ve doğuracağı İsa isimli çocuğun Tanrı’nın oğlu olduğunu açıklar.
Resmin genel konusu bu ama bence ilgi çekici olan resimde perspektif. Benim ilgimi çeken en önemli şey aslında arka planın mükemmel duruşu. Dağlar ve ağaçlar o kadar gerçekçi ve özenle yapılmış ki hayran kalınarak izlenecek bir tablo. Arka plandaki o görüntünün Kudüs’ün görünümü olması beklenir ama öyle değil. Leonardo bu arka planda kendi tanıdığı ve bildiği İtalya’nın Toscana bölgesini resmetmiştir. Bir ilgi çekici nokta ise şu, Meryem’in önünde bulunan mermer tabla veya rahle aslında Leonardo’nun eseri yaptığı yıllarda çırağı olarak çalıştığı ressam Verrocchio’nun üzerinde çalıştığı bir lahit mezar görünümündedir.
Bir başka esere geçmek istiyorum izin verirseniz. Kişisel olarak çok sevdiğim sanatçılardan olan Da Vinci’nin bence bir diğer güzel eseri İsa’nın Vaftizi. Leonardo ile Verrocchio’nun ortak çalışması sonucu ortaya çıkmış bir tablodur. Leonardo tarafından çizilen en soldaki meleğin en çarpıcı özelliği dinamizmdir. Verrocchio’nun çizdiği sağdaki donuk yüzlü melek ise boş gözlerle diğer meleğe bakıyor. Verdiği anlam kendisinden çok daha canlı ve ifade yüklü melekten etkilenmiş olmasıdır.
Bir Mesih olarak kabul gördükten sonra Vaftizci Yahya’ya giderek kendisini vaftiz etmesini ister ve Yahya da kendisinin bir günahkâr olduğunu ve günahsız olan İsa’yı vaftiz etme cüretini gösteremeyeceğini belirtir ama İsa bunu reddeder ve isteği üzerine vaftiz edilme işlemi gerçekleşir. İsa’nın neden vaftiz edildiği bilinmese de bunun Yahya’nın kutsallığını vaftizin tanrı tarafından onaylandığını göstermek amacıyla yapılmış olabilir.
Ve gelelim Vitruvius Adam’a. Leonardo’nun günlüklerinin birinde bulunan, aldığı notların yanında çizdiği bir eskizdir Vitruvius. 1492 yılında yapıldığı düşünülmektedir. Antik Romalı ünlü mimar ve yazar Marcus Vitruvius Pollio’nun “De Architectura” adlı eserinde açıkladığı oranlardan esinlenerek yapıldığından, “Vitruvius Adamı” olarak anılır. Vitruvius eserinde düzenlerin kökenleri, oranları, detayları hakkında birçok konudan bahsetmiştir ve aynı zamanda 3 temel nizamın insan formuyla ilgili olduğunu öne sürmüştür. Vitruvius’a göre insan bedenindeki orantılar göze doğal bir biçimde hoş gelmektedir ve bu gözlemi onu binalarını da benzer oranlar kullanarak tasarlamaya yöneltmiştir. Leonardo’nun bu resminde ise iç içe geçmiş bir daire ve bir karenin ortasında, uzuvları açık üst üste gelen çıplak bir erkeği betimlemektedir. İlginç bir hikâyesi olan bu çizim, basit bir eskiz gibi görünmesine rağmen uzun yıllar boyunca pek çok bilim insanını düşündüren bir geometrik sorunun yanıtını gizlemektedir. Çizime eşlik eden notlara “Oranların Kanunu” ya da “İnsanın Oranı” da denir. Çizimin önemli detayı, insan vücudunu geometrik bir şekilde yorumlamasıdır.
Böyle böyle daha bitiremeyiz dâhi Leonardo’yu. Elimden geldiğince büyük hayranı olduğum bu bilim ve sanat insanını sizlere aktarmak istedim. Bitirirken de şundan bahsedeceğim ve bu büyük ustanın eşsiz eserlerine rağmen mütevazılığı gözümüzden kaçmasın.
Leonardo da Vinci’nin ölümüne yakın söylediği şu cümle bence çok dikkat çekici: “Çalışmalarım olması gereken kaliteye erişmediği için tanrıyı ve insanlığı gücendirdim.”