Ölüm artık bana göre bir çare değil ona yanıyorum. Kanayan bileklerimi gözlerime sokup doyasıya ağlayamıyorum. Bir paradoksa dönüşüyor göğüs kafesim, akciğerlerimi hissediyorum. Kendime bir suikast partisi düzenlemek üzereydim geçenlerde, vazgeçtim. Korkakçaydı fakat sorarım size kaç kişi yapabilir bunu?
Yaşamak, bolca yaşamak. Çıkıp sorsanız mesela sokaktaki ölülere, bundan daha iyi hiçbir şeyin olamayacağını söylerler size. Sanki bunca yıl, bir kez olsun yaşamışlar gibi. Çarkta koşup duran bir fare de yaşıyordur onlar için, ellerinden bağlı bir köle de. Fakat izlememek lazım hayatı. Aksine, tam orta yerinden dalıp içine, deşmeli göğsünü vahşice. Avını bulan bir aslan gibi, yemek lazım onu. Evet, yemeli hayatı, akan kanları umursamamalı. Ancak öyle yaşanabilir çünkü.
Ben bir ölüydüm. Hatta bazen durup bağırırdım da bunu dışarıya. “Ben ölüyüm!” derdim, dinlemezlerdi. Şaşırırdım. Ama ölüler şaşırmazlar. Onlar sadece Çığlık tablosundaki o adam gibi, iki ellerini de çenelerinin yanına koyup öyleymiş gibi davranırlar. Ve bir şeyler için öyleymiş gibi davranmak, çürümeye başladığınızın ilk kanıtıdır. İçiniz çürür; gün gün, dakika dakika. Geçen her saniyede biraz daha. Kokunuz diğer pisliklere karışır, fark edilmez. Yalnızlaştıkça ve özellikle de kış geldiğinde anlarsınız, ölümün ne soğuk fakat hayata kıyasla ne güzel olduğunu. Ona koşmak çocukça, saçma, ezik ve korkunç. Zoraki de olsa bir kurtuluştan çok kaçış. Ama yorgunsanız, bedenen ve ruhen; kayıpsanız, çok yerden kırılmış veyahutta, kimse anlamaz sizi onun anladığı kadar.
Aldatılmışsanız bir kere, ki burada kelime anlamıyla kandırılmaktan bahsediyorum, yok olmaktan daha hatırı sayılır bir seçenek göremezsiniz ilk başta. Kederin beş adımı var derler ya; inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabulleniş. Özellikle depresyon evresinde, ölmek için bile fazla ölü olmak durumu söz konusudur. Kendi kendine zarar vermeler başlar, saçlar kesilir, aynalar kırılır, sık sık içilir ve koltukta sızılır. Bütün anılar çöp poşetlerine konup atılır. Ruhunuzsa aksine hiçbir şeyi atmaz.
Tam da bu yüzden her ayrılık yarımdır, her elveda yersiz.
…Sırf bunun için yaratılmadı mı o
Bir anlığına da olsa,
Yakın olmak için senin yüreğine?..
Turgenyev
Ne zaman kalbim kırılsa hatırlarım bu mısraları. Sessizce evet derim içimden. Belki de ben, sadece bunun için var olmuşumdur ve şikayet etmeyi reddediyorum. Kıyametim bu benim.
Bazen ölüm dahi korkakça değil. Yaşamak da şişede durduğu gibi durmuyor, aşk da. Kimse de çıkıp öğretmiyor nasıl olur bütün bunlar diye. Şair ne güzel söylemiş: Ölünmüyor mutsuzluktan.