“Biri seni özgür bırakıyorsa, bu özgürlük değildir. Özgürlük kendin elde ettiğin bir şeydir.”
Ünlü aktör Marlon Brando’nun da rol aldığı Queimada, 1960-70 dönemine damgasını vurmuş olan yeni-sömürge isyanlarını teorik bir sağlamlıkla ele alan, 1969 Fransız-İtalyan ortak yapımı; Türkiye’de “İsyan”, İngilizce “Burn” çevirisi ile afişlerde yerini almış film.
Filmin konusu, Sir William Walker (Marlon Brando) adında bir İngiliz ajanı hayali bir Portekiz sömürgesi olan Queimada isimli adaya ajan provokatör olarak gönderilir. Amacı siyah köleleri örgütleyip Portekiz yönetimine karşı kışkırtmaktır. Ada, çok önemli bir şeker kamışı üreticisi olduğu için İngiltere, adada ekonomik olarak hâkim olmak istemektedir.
Plana göre Portekiz yönetimi yıkılacak ve yerine İngiltere’ye bağlı ve sözde egemen bir melez çiftlik sahibi sınıf iktidara gelecektir. Bu planı uygulamak için William Walker siyah köleleri, köleliğe karşı ve özgürlük için savaşmaya ikna eder. İsyanın başı José Dolores (Evaristo Márquez) isimli bir köle olur.
Ayaklanma sırasında zengin sınıfa mensup olanlar Portekiz valisini öldürerek yönetime halk adına el koyarlar. Portekiz yönetiminin devrilmesinden sonra İngilizler kukla bir hükümet kurarlar, çarkları kendi lehlerine döndürmeyi başarmışlardır, bu sırada Dolores ve ordusu gittikçe düzen dışına kayar.
“Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.”
(Sözde) Devrimden sonra İngiliz ajan provokatörünün görevi sona erer ve adadan ayrılır. Adaya yıllar sonra tekrar geri döndüğünde görevi tekrar silaha sarılmış olan Jose Dolores ve ona bağlı siyahlardan oluşan ordusunu yok etmektir. Onun özgürlük fikirlerini takip eden Dolores ve isyancı ordusu, adadaki İngiliz kukla yönetimine karşı silahlı ayaklanma başlatmıştır.
İngiliz ajan provokatörü artık hükümet için değil İngiliz Kraliyet Şeker Şirketi’ne hizmet etmektedir. Şirket, silahlı ordusu ile ada siyasetine müdahale eder, köyleri yakar, işkencelerle ada halkına zulmeder, eski kukla hükümetin cumhurbaşkanını (Sanchez) idam eder. Sonunda isyancı ordu ile mücadele farklı bir boyuta evrilir ve filmin sonunda kan emici sistemin hayat verdiği William, kendi nefret aynalarının farkına varmadan hak ettiği sonu bulacaktır.
Kukla hükümetin cumhurbaşkanı Sanchez, melez olduğu için kendisini köle siyahi değil efendi (!) beyaz gibi görmektedir. Fakat İngilizler onu bir maşa olarak kullanmakta ve yarı siyahi olduğu için ondan iğrenmektedirler. İktidar, Sanchez’i zehirlemiştir. “Güç, yozlaştırmış; mutlak güç, mutlak yozlaştırmıştır.” Sanchez, İngilizlerle işbirliği yapan biri olsa da halkının açlık ve sefillik içinde kıvrandığına, halkın bir ekmek için insanlık dışı hallere girdiğini görünce İngilizlerin maşası olduğunun farkına varmışsa da artık çok geçtir…
“İngiliz! Bana ne demiştin? Uygarlık beyazların elinde. Ama hangi uygarlık? Ve ne zamana kadar?” sözleriyle idama götürülen José Dolores’de halkının kalbinde hiç sönmeyecek bir ateşi yakacaktır, şimdi kül olan kor olmayı bekleyen ateşi…-Bir ara not- Filmde M. Brando ile başrolü paylaşan Evaristo Marquez bir oyuncu değildir. E. Marquez gerçek hayatta da filmde olduğu gibi bir şeker kamışı işçisidir. Yönetmen Pontecorvo, Jose Dolores rolünün oyuncu olmayan gerçek bir işçi tarafından oynanmasında ısrar etmiştir.
Film; bir isyanın hangi koşullarda bir devrime dönüşemediğini, başarısızlığının sebeplerini; emperyalizm ve kapitalizmin belirleyiciliğini, adaletsizliğe karşı duyulan ateşin devrimci bir harekete dönüşme koşullarını, iktidarın şiddeti karşısında ezilenlerin şiddetinin farkını, hürriyetin mücadele ile alınan bir şey olup olmadığını tartışma fırsatı veriyor bizlere.
Umut ve yenilgi…
Bireysel kahramanlıklar…
Kolektif mücadele…
Queimada…