Son dönemde ülke basketbolunun çıkardığı en büyük yeteneklerden birisi olarak gösterilen hatta belki de birincisi olan Alperen Şengün, geçirdiği iyi bir çaylak sezonunun ardından istikrarlı performansında özellikle de bu ay zirve noktasına ulaştı. Daha henüz 20 yaşında olan gururumuz, kariyerinin ilk triple double’ını yaparak önemli bir başarıya ulaştı ancak bununla da yetinmeyip MLK gününde Lakers’a karşı deplasmanda 33 sayı, 15 ribaunt, 6 asist, 4 blok gibi muazzam bir istatistiğe ulaşan Alperen akıl sınırlarını zorlayan bir rekora imza attı; 30+ sayı, 15+ ribaunt ve 5+ asiste ulaşan en genç pivot unvanını büyük efsane Shaq’ın elinden aldı. Hâlâ pivot rekorlarının birçoğunu elinde bulunduran ve NBA tarihinin en dominant oyuncusu olarak gösterilen Shaq’ın böyle bir rekorunu kırmanın ne anlama geldiğini artık siz düşünün. Yazımın temel noktasına gelecek olursak Alperen’in takımı Rockets tarihi boyunca hep pivotlar üzerine kuruldu, şampiyonluk kazandıkları dönemde ve diğer başarılı dönemlerinde kadrolarında hep bir megastar pivot vardı. Dolayısıyla şu anda yeniden yapılanmada olan kulübün geleceğini Alperen Şengün üzerine inşa etmesi, tarihsel açıdan da bağlantıları olan hoş bir olgu. Houston Rockets’ın tarihine detaylıca bakmak gerekirse 1967 yılında kurulan kulüp ilk 4 sene San Diego’da konumlandıktan sonra Houston’a taşındı ve asıl macera başlamış oldu. ABD genelinde basketbolun yeni yeni popülerlik kazandığı ve çoğu maçın televizyondan yayınlanmadığı bir dönemdi bu. Burada az bilinen bir bilgiye de değinmek istiyorum, Houston’a ilk taşındığı yıllarda Doğu Konferansı’nda mücadele eden takım daha sonra Batı Konferansı’na geçti. Günümüzde bu konferansın en çok bilinen takımlarından biri olan Rockets’ın geçmişinde böyle bir olgu olması oldukça ilginç. 1976 yılında ligin gelecek yıllarına damga vuracak pivotlarından Moses Malone’un takıma katılmasıyla başarılı dönemlerine başlayan Rockets 1981 yılında NBA finallerine gelmeyi başardı. 80’li yılların en büyük iki hanedanından biri olan Celtics’in karşısında şansı oldukça az olan Rockets seriyi beklenenden daha çekişmeli bir seviyeye getirmeyi başardı ama seriyi 4-2 kaybetti, bu aynı zamanda Larry Bird efsanesinin başlangıç olgularından biri oldu. Rockets yine de o sezonki performansıyla Houston gibi önemli bir şehre basketbol kültürünü artık tam olarak getirmeyi başarmıştı. 1984 yılındaki Draft ise hem NBA tarihinin hem de Houston Rockets tarihinin dönüm noktası oldu. 1. sıradan Hakeem Olajuwon’ı seçtiler, Michael Jordan’ın da o draftta bulunduğunu hatırlatmak gerek. Jordan’ın tüm efsaneviliklerine rağmen Rockets’ın aslında yanlış bir seçim yapmadığı da 1994 ve 1995 sezonlarında Hakeem’in MVP performansıyla kazandıkları şampiyonluklarla kanıtlanmış oldu. Ne gariptir ki o iki şampiyonluğu da aslında Michael Jordan’ın geçici bir süre emekli olduğu dönemde kazandılar. 1994 finallerinde New York Knicks’e karşı inanılmaz heyecanlı geçen bir seriyi 4-3 kazandılar ve sonraki sezon da genç Shaq’i kadrosunda bulunduran Orlando Magic’i 4-0’la süpürerek geçtiler. 1995 şampiyonluğunun hemen sonrasında ise o dönemki Houston koçu efsane Rudy Tomjanovich ise günümüzde bile sürekli kullanılan o tarihi sözü söyledi; “Bir şampiyonun yüreğini asla hafife almayın.” Bunun sebebi ise o final serisine başlarken otoritelerce Orlando’nun Houston’a göre çok daha favori gösterilmesiydi. Bu beklentilere net bir final serisi performansıyla cevap verdikten sonra böyle bir sözle de tarihe geçmiş oldular. Bir takım şampiyonluk duygusunu bir kere tattı mı sonraki dönemlerde de onun izleri hep görülür ve o kadroda bulunan oyuncular eğer hâlâ takımdaysa güç dengeleri ne olursa olsun o takımı asla hafife almamak gerek. Bunun paralel bir örneğini geçen sezonki Celtics-Warriors final serisinde de gördük. Bütün playoff’lar boyunca Warriors için bu söz adeta bir slogan olarak kullanıldı. Hakeem Olajuwon’a daha detaylıca değinmeden de olmaz, NBA tarihinde pivot oyuncularının fundamental’larını değiştiren çok büyük bir uzun. Lakabı “Hakeem the Dream” çünkü bir pivotta göre harika bir footwork’e sahipti yani daha önce görülmemiş şekilde pivot hareketleriyle sayı bulabiliyordu, bunun ismi ise “Dream Shake” olarak geçiyor ve günümüzde çoğu pivotun oyununda da bu fundamental’ın izlerini görebiliyoruz. Şüphesiz ki Rockets tarihinin en büyük oyuncusu da ondan başkası değil. Geçtiğimiz yaz Alperen’in bizzat onunla bireysel olarak çalışma yaptığını da söylemek lazım, bunun Alpi’nin oyununa nasıl olumlu anlamda etki ettiğini de zaten görüyoruz. Böyle bir ismin ona mentor olması da oyuncumuz için paha biçilemez bir şey. İlerleyen yıllarda ise yeniden yapılanma ile 2002 yılında ilk sıradan yine başka bir efsane pivot Yao Ming’i seçtiler. Sürekli rekabetçi olan ve playoff’lara katılan veya son anda kaçıran bir takım görünümü çizen Rockets, Tracy McGrady gibi büyük bir skorerin de kadroya katılmasıyla beklentiyi iyice arttırdı ancak hiçbir zaman Konferans Finali’ne kalamadılar. En akılda kalan serileri ise 2009 yılında konferans yarı finalinde Kobe’li Lakers serileri oldu. Sportif başarı olarak kayda değer bir şey yapamasalar da Houston o döneminde keyif veren bir takım olmayı başardı. Günümüze en yakın olan dönemde ise, 2012 yılında en iyi 6. adamı seçilen genç James Harden’ı takasla kadroya kattılar. Sonraki sezon Dwight Howard gibi bir yıldızı da kadroya eklediler. Trevor Ariza da önemli önemli bir rol alıyordu. 2015 yılında Konferans Finali’ne kadar geldiler ancak o sezonun şampiyonu Golden State Warriors’a 4-1’lik seriyle yenildiler. Zaten Houston Rockets 2010’lu yıllarda ne çektiyse Warriors’dan çekti. Sonraki sezonu nispeten daha kötü geçirip ilk turda yine Warriors’a elendikten sonra takıma efsane koç Mike D’Antoni’yi getiren Rockets tamamen hızlı tempo ve üçlüğe dayalı bir oyuna geçti. Öyle ki Rockets her maç ikilikten daha çok üçlük deniyordu, o sezon konferans yarı finalinde elendiler. Onları şampiyonluk pencerinden geçirecek son hamle olduklarını düşündükleri Chris Paul’ü takasla aldılar ve 2018 Batı Konferansı finalinde bir kez daha Warriors’ın rakibi oldular. O seride 6. maça gelindiğinde Rockets 3-2 öndeydi ve Warriors deplasmanında da ilk yarıyı 20’ye yakın farkla önde kapatmışlardı. Herkes onların finale çıkacağını düşünürken maçı kaybettiler ve seri 7. maça uzadı; kendi evlerindeki o maçta 3. çeyrekte yine öndeyken hâlâ hafızalardan çıkmayan bir sekans yaşandı. Rockets üst üste 27 üçlük kaçırdı. Tamamen James Harden dominasyonu ve üçlük üzerine kurulan bir sistemin en kritik sahnede en önemli anlarda böyle bir çöküş yaşamasının etkisinden hâlâ çoğu Rockets taraftarının çıkabildiğini düşünmüyorum. Günümüzde ise Rockets tekrar yeniden yapılanma sürecine girdi. Jalen Green, Kevin Porter JR, Jabari Smith JR ve en önemlisi Alperen Şengün ile gelecek vadeden bir çekirdeğe sahipler. Moses Malone, Hakeem Olajuwon, Yao Ming gibi efsanelerle pivot geleneği olan bu takım da Alperen Şengün’ün de aynı pozisyonda oynayan bir olarak efsaneler arasına girmesi en büyük arzularımızdan biri. Tüm okuyucularıma teşekkür ederim, sağlıklı ve mutlu kalın.
Abonelik
0 Yorumlar