Su hayattır, candır. Sularımızı tüketmeye böyle devam edecek olursak gelecek 10 yıl içinde, Türkiye’de savaşlara mı yol açacak?
Dünyamızın küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişimine uğraması sıcaklıkların artması, aşırı buharlaşma, yağış rejimlerinin düzensizleşmesi gibi sonuçlar doğurmuştur. Düzensiz yağışlar bazen sele ve su baskınlarına sebebiyet verirken bazen de bizleri kuraklıkla karşı karşıya bırakıyor. Hayvanlar kış uykusuna yatamaz, ağaçlar ve bitkiler mevsiminden önce çiçek açar oldular. Dünyanın zirvesi olan Everest Dağı bile bozulan dengeden etkilendi. 1600 senedir Peru’da bulunan buzul bile eridi.
Gezegenimizde 1 milyar insan suya ulaşamıyor, yılda yaklaşık olarak 7 milyon insan da suya bağlı hastalıklardan yani kirli sulardan ölüyor. Dünya üzerinde 188 ülkeden 50 tanesinin en büyük problemi kullanma suyu bulamamaktır. 2025 yılına kadar 2 milyar kişi, 2050’de ise 7 milyar kişi susuz kalacak. Gelecekte su kaynaklarına sahip ülkeler ciddi önem kazanacaklardır.
Türkiye’nin Ne Kadar Suyu Kaldı?
Ülkemizde en az yağış alan güncel şehirler şu şekilde: Kırşehir, Kırıkkale, Ankara, Çorum ve Yozgat.
İzmir barajlarında doluluk oranı %37,1’dir. İstanbul’un barajlarına bakacak olursak Aralık ayı itibarıyla oran %27’dir. Ankara’nın barajlarında bu oran %13,1’dir.
Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, 5 Ocak’ta yaptığı açıklama ile kış ayları sıcaklıklarının mevsim normalleri üzerinde seyrettiğinden ötürü kuraklık yaşandığını belirtiyor. Barajların doluluk oranının %20’ye düştüğünü, bunun Ankara’nın 110 günlük suyuna denk geldiğini açıkladı.
Su kaynaklarının azalması ve kalitesinin düşmesiyle birlikte Türkiye, 2005 yılından beri kuraklığın görüldüğü ülkelerden sayılıyor. Türkiye, su problemi yaşamaya ise 2025 yılında başlayacak. Birleşmiş Milletler’in düzenlediği su raporunda Türkiye ile ilgili önemli varsayımları var:
Rapora göre en çarpıcı yıllardan biri 2045. Bu yılda, elimizde kalmayan su sebebiyle savaş çıkabilir. Tabii o zamanda su, petrolden daha değerli ve önemli olacak. Her yerde plansız ve vurdumduymaz bir şekilde savurduğumuz sular, atık suların arıtılmaması, kaçak yapılanma, artan nüfus sebeplerinden dolayı her yıl barajlarda su seviyeleri düşüyor. Yapılan araştırmalar, sularımızın yarısının son 40 senede bittiğini gösteriyor.
Belki de Hala Bir Umut Vardır!
“Suyun, mevcutken korunması gerekiyor.”
Tüm alanlarda sularımızı dikkatli kullanmalıyız ve gerekirse yeni önlemler alınmalı. Suların kirletilmesi engellenmeli, bunu yapanlara caydırıcı cezalar verilmelidir. Kurak alanlar yeşillendirilmelidir. Su tüketimi hakkında bilinçlenmeli ve bu bilinci çevremize de öğretmeliyiz.
Ellerimizi yıkarken ve dişlerimizi fırçalarken zaten musluğu kapatıyoruz ancak bunlar yeterli olmuyor. Bizler evde, duş süremizi azaltabilir, bulaşık ve çamaşır makinelerinizi tam dolmadan çalıştırmayabiliriz. Arabanızı kendiniz yıkamak yerine bir oto yıkamaya verebilirsiniz çünkü sanıldığının aksine yıkama esnasında bizden daha az su kullanıyorlar.
Tüm bunlardan sonra; sadece bu şekilde tasarruf sağlayabileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Şimdi sizlere belki ilk defa duyacağınız bir kavramdan bahsedeceğim: “Su Ayak İzi”. Suyu sadece tüketerek kullanmıyoruz. Aynı zamanda dolaylı yollardan da tüketiyoruz. Su ayak izi, mal ve hizmetler yoluyla tüketilen tatlısu miktarı olarak belirtilebilir. Örneğin bir pantolon yapımını düşünelim. Tarladaki pamuktan, pamuğun sulanması, iplik olması, kumaş olması, kumaşın boyası, dokunması gibi aşamalardan geçen pantolon en son sizin alacağınız şekle gelir. Bu zamana kadar geçen sürede harcanan su miktarına su ayak izi denir. Su ayak izi ne kadar ileriden gelirse o kadar su kullanılmış olur. Yerli üreticiden satın almanız durumunda yabancı satıcıya göre su tasarrufu yapmış olacaksınız.
1 pamuklu tişörtün üretiminde tam 2720 litre su, 1 kot pantolon için ise tamı tamına 10.850 litre su kullanılıyor. Artık bir tişört ya da pantolon alırken ihtiyacınız olup olmadığını birkaç kez daha düşünmelisiniz.
Su kıtlığı sebebiyle geleceği öngören belgesel tadında bir şeyler izlemek ve bilinçlenmek isterseniz, yönetmenliğini Melih Özyılmaz’ın yaptığı “25 Litre” filmini izleyebilirsiniz.