Son dersin bitiş ziliyle dağılan kalabalığın arasında telefonu açmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sonunda okulun bahçesinden dışarı adım attığımda arayanın annem olduğunu görmüştüm. Okulum eve yakındı, bir yandan yürürken anneme telefon açtım. Gelirken almamı istediği şeyler vardı, nedir hiç hatırlayamıyorum… Eve yakın bir mesafede bir markete girip isteklerini alıp çıktığımda kapıda arkadaşımın beklediğini gördüm. Adı Efe idi bu arkadaşımın. Ben henüz orta sonken benden bir yaş büyük olduğu için ayrı düştüğüm arkadaşımı uzun süredir ilk defa görüyordum. 4 yaşlarında taşındığımız yeni mahallede tanışmıştım bu arkadaşımla. Her gün buradaydı, arkadaşları da buradaydı. Kendisi burada oturmuyordu ancak benim okuduğum ortaokul da okumuştu o da. O yüzden hem daha yakın diye hem de arkadaşları burada diye her gün okul bittiğinde buraya gelirdi. Anneannesi burada yaşıyordu, çantasını bırakıp dışarı çıkardı. Tek tek isimlerimizi haykırırdı. Biz böyle mahallenin bir çıkmaz sokağında yaklaşık 7-8 arkadaş senelerimizi geçirmiştik. Orada oturup mahalle maçı yaptığımız da olmuştu, kar topu oynadığımız da. İp atlarken yere de düşmüştük, ilk bisiklet heyecanını da yaşamıştık. Mahallede ilk bisiklet alan olduğunda hepimiz tek tek sürmeye çalışmıştık.
Zaman geçmiş, artık herkesin bisikleti olmuştu. Biri düştüğünde bizim ağladığımız olmuştu. Hatta ilk kez bir sprey boya almıştık kırtasiyeden. Çıkmaz sokağın en son duvarına baş harflerimizi yazdığımızı hatırlıyorum. Zor kaçmıştık. Sonra Efe ile yakınlığımızın bozulmadığı uzun yıllar geçirdik. Çocukluk arkadaşlarının en güzel yanı, hep rahat davranabilmenizdir. Çünkü bu insan sizi her şeyinizle biliyordur. İlk düştüğünüzde de yanınızda olmuştur, dondurmadan bedava yazan çubuk çıktığında da mutluluğunuza ortak olmuştur. Gelgelelim böyle uzun yıllar geçirdikten sonra artık eğitimin baş gösterdiği dönemlere. Kendisi liseye geçmişti, ben orta sondaydım. Çok görüşemiyorduk, diğer arkadaşlarla hep bozulmuştuk. Herkes bir yana dağılmıştı. Ancak bizim güzel bir arkadaşlığımız vardı, daha da önemlisi sağlamdı arkadaşlığımız. Ancak görüşememeye başlamıştık.
O gün markete girerken beni görmüş, beklemiş kapıda. ”Sen bu yoldan en son ne zaman benimle beraber yürümüştün ya?” gibi bir şey dediğimi hatırlıyorum. Komik ve bize özel bir tokalaşma şeklimiz vardı, o şekil bir tokalaşmıştık. O anki gülmemizi hala duyabiliyorum. ”Markete girdiğini gördüm, bekleyeyim dedim. Ne yapıyorsun görüşmeyeli?” Böyle bir yandan konuşup eve yürüyorduk. Çok iyi hatırlıyorum, hafiften bir burukluk vardı gözünde. Bir insanı çok iyi tanımak bazen sıkıntı bile olabiliyordu. Kahkaha atarken bile gözünün içine baktığınızda ne hissettiğini anlarsınız; birini gerçekten tanıdığınızda. Ben o gün morali bozuk arkadaşımla 5 dakikalık yolu 20 dakikada yürümüştüm. Güle güle yürüdüğümüz dakikalar çok çabuk geçmişti. Evin önüne geldiğimizde, neden moralin bozuk diye sormayı düşünmemiştim. O an bunu neden düşündüm bilmiyorum, belki de sadece dertlerden konuşmak istemedim. Sonra şu garip tokalaşma işini yapmaya çalıştık, hiçbir zaman tam beceremiyorduk bunu. Güldük, sarıldık. Zile basıp annemin kapıyı açmasını beklerken gidişini izledim. ”Görüşürüz.” demiştik birbirimize. Biz bir daha hiç görüşemedik.