fbpx

İnsan sakin kalmayı öğrenince olgunlaşır. Duygusuz, ifadesiz olmayı bildiğinde kendini de bilir. Bazen mutluluklar, bazense mutsuzluklar aralar kapını. Hangisine kapını açacağına kendin karar vermeye başladığında büyürsün aslında. Elbet olmalı ikisi de, hayatın dengesini sağlamalı insan kendi içinde. Bir durumun tersi de olmalı, düzü de. İnsan mutlu olmayı sevdiği kadar mutsuzluğun tadına da varmalı. Birinden biri eksik olsa, diğerinde kaybolur insan. Hayatında hiç yüzü gülmeyen de kaybetmiştir, hiç gözyaşı dökmeyen de…

Bir an düşünüyorum, sonra başka şeylerle ilgileniyorum. Çünkü biliyorum insan düşünmeye vakti kalırsa ve bu vakti gerçekten düşünmekle geçirirse artık onun mahkumu olur. İnsan ne öğreniyor biliyor musunuz? Yalnız kalmanın ve bununla başa çıkabilmenin bir olgunluk olmadığını öğreniyor. Çok uzun süre yalnız kalırsa insan, ailesiyle, arkadaşlarıyla konuşamaz bir konuma getirirse kendini; ailesine de uzak, arkadaş kavramına da uzak kalırsa ne olur biliyor musunuz? Kendisiyle konuşmaya başlar. Kendi kendine şakalar yapar, kendi güler. Hayatı yalnızlık ve durgunluk dolu olduğu için, sırf yaşamı hissedebileyim diye hareket eder ve kendine üzülecek bir şeyler bulur, gerekirse kendiyle kavga eder, sonra ağlar durur. Dışarıdan bakınca insan deli kalıbını şak diye yapıştırır bu insana. Fakat delilik değildir bu, yalnızlıktır. Ve bu olgunluk da değildir, bu insana salt kötülüktür.

Bazen yalnız kalmalı insan, bazen bir mutluluğu tek başına yaşamak istemeli. Bir acının altından tek başına kalkabilmeli, bunları öğrenmelidir insan. Fakat yalnızlık bununla sınırlandırılmalıdır.

Gülümseyebilince olgunlaşır insan. Mutluluğu tanıyınca… Bir kahkaha vardır, hıçkırarak gülmek vardır, hatta bazısı kendini yere atar gülmekten. İnsan gerçekten mutlu olur. Fakat bunlar da hayatın normalleridir. Önemli olan gülümseyebilmek… Bazen bir söz duyar insan, kendi kendine aynı sözü tekrarlayınca hiçbir şey hissetmez. Fakat bazen içinde hoşlantı duyduğu birinden bu sözü işittiğinde içinde sanki kelebekler uçar. Bir yarım gülümseme aydınlatır yüzünü, farkında bile değildir gülümsediğinin. Gülümsemeyi öğrenince insan, daha doğrusu bazen mutluluğun başka insanlardan gelebileceğini öğrenince olgunlaşır insan.

İnsan yaşadıkça olgunlaşır. Yaşanmışlıkla olgunlaşır. Bir an gelir, henüz genç yaşlarda… Mutluluk belki araba kiralayıp bir şehir dışı turu olur, sevgiliyle yapılan etkinlikler olur, öğrenim hayatındaki başarılar, arkadaşlarla oluşan oyun ortamları, acı gelir bazen genç yaşta; annene kızıp sonrasında duyduğun pişmanlığın acısını hepimiz hissetmişizdir, belki sevgiliyle ayrılık, arkadaşlarınla olan kavgan veya dışlanman… Bunlar gerçekten bir insanı çok mutlu veya derin hüzne boğacak şeyler… Çünkü insan bunlara mutluluk veya acı derken bunları ilk kez tatmaktadır. Fakat insan büyür, gelişir, olgunlaşır. Bu bahsedilen mutluluklar artık basitleşir ve bunların yerini ilk kez kendi arabana binmek, iş hayatında yükselmek, evlilik teklifi almak, ilk defa yurt dışına çıkmaya bırakır… Acılar da sizinle birlikte olgunlaşır. En hakiki, en salt acının ölümden başka bir şey olmadığını anlarsınız.

Evet belki yaşla doğru orantılıdır olgunlaşmak… Fakat bir yerde yine olgunlaştıran şey aslında yaşanmışlıktır. 15 yaşında insan arkadaşını ölüme verdiğinde bunun ne denli büyük bir acı olduğunu bilemez mi? Elbette bilir fakat 30 yaşında bir insanın çektiği acıyla aynı acıyı çekmez. Aslında küçük yaşta, olgunlaşmanın gerekli olmadığı yaşlarda insanın olgunlaştıran şeyler yaşaması çok kötü. Çünkü neden biliyor musunuz? İnsan belirli bir yere geldiğinde, gerçek mutluluğu da, gerçek acıyı da bildiğinde ikisine karşı da tavrını koyabilir. Ve hayatında her şey artık yerini bulduğu için, mutluluklar da sürer, acı da zamanla geçer. Fakat insan mutluluğun değerini küçükken bu yüzden bilemez, çünkü her şey hâlen değişkendir hayatında. Hisler, düşünceler ve hatta insanlar… O yüzden mutluluklar kalıcı olmaz. Ve fakat insan yaşamaması gereken yaşlarda acıyı yaşayınca, zamanla geçmez. Zamanla o acı büyür. Çünkü her bir gün geçtikçe insan acıyı daha iyi tanımaya başlar. Tanıdıkça acısı hafiflemez, aksine sırtını eğdirir insanın…

Evet, olgunlaşmak güzeldir, bir yerde gereklidir de… Küçük yaşta sakin, sevecen insanlar görünce ne kadar olgun denir… Ya da 20li yaşlarında eğlenmeyi değil de kendine, düşünmeye daha çok vakit ayıran birini görünce de ne kadar olgun denir… Oysa insan oyun oynamalı bazı yaşlarında, dünyanın kendi okul hayatından ibaret olduğunu sanmalı… Ve bazen insan arkadaşlarıyla dışarı çıkmalı, eğlenmeli… Ancak artık çağımızda, o kadar salt acılar görür olduk ki insanlar ya bunları bir kez boş verecek ve hep çocuk kalacak ki bu kötüdür. Ya da insan bir kez dikkatini verecek bunlara ve olgunlaşmaya, büyümeye başlayacak.

İnsan olgunlaşır zamanla, yaşadıkça. Bazen güzeldir bu, bazen kötülük getirir insana. Hangisinin ağır basacağına insan karar veremez. Düşünebilen varlıklar olduğumuz için bütün mahlukattan üstün görürüz kendimizi… Fakat ayrıcalık, iyi olduğu kadar bazen de kötüdür. Düşünerek yaşamak, düşünmek, büyümek, olgunlaşmak… Güzel fakat yorucudur bir yerde… Her ne kadar düşünebilen yaratıklar da olsak, birçok yerde kendimiz üzerinde hakimiyet kuramayacak kadar çocuğuz. Belki de bunu normal sayabileceğimiz bir hayat çok daha güzel olmaz mıydı?

Zeynep Yavuz içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Zeynep Yavuz içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]