Kimi zaman ‘’düşünme, takıntı, saplantı hastalığı’’ olarak da nitelendirilen, kısaltılışı OKB şeklinde olan bu rahatsızlığı daha da detaylandıralım.
Tanım olarak obsesyon kişinin elinde olmadan, istemeden aklına gelen; sürekli olarak tekrar eden ve kişiye rahatsızlık veren düşüncelerdir. Örneğin kişinin tuttuğu her cisimden kendisine mikrop, kir vs. bulaştığını düşünmesi bir obsesyondur. Kompulsiyon (zorlantı) ise obsesif düşünceler doğrultusunda ortaya çıkan davranışlardır. Kişi bu davranışlarını saçma, uygunsuz bulsa bile kendisini bu davranışları yapmaktan alıkoyamaz. Ve bunları yinelemeye başlar. Mesela kişinin kendisine mikrop bulaşmasıyla ilgili obsesyonlar zihninde oluştuğunda sık sık ellerini yıkaması buna örnektir. Son olarak kompulsif, kompulsiyon hareketlerine verilen isimdir. Tanımlardan da az çok anlaşılacağı üzere bu bir düşünce, kaygı bozukluğu rahatsızlığıdır ve ciddi bir rahatsızlıktır. Çoğu zaman kişilerin gündelik işlerinin aksamasına dahi sebep olabilir. Bu durumda kişinin işlevselliği azımsanamayacak şekilde etkilenir. Ve giderek günlük hayatın büyük bir kısmını kısıtlamaya, ilişkilere zarar vermeye başlar. Peki OKB neden oluşur? Herhangi spesifik bir sebebi yok fakat bazı varsayımlar bulunmakta. Bunlar; genetik nedenler, çocukluk çağı travmaları, kişilik özellikleri, beynin işlevlerinin ve serotonin hormonunun bozulmasıdır. Tedavi yöntemleri arasında ilaç ve bilişsel-davranışçı tedavisi yer alır. İlaç tedavisinin etkilerinin görülmesi için iki hafta beklemek gerekir. Tedavinin etkili olup olmadığına karar vermek için ise en az 10 hafta sürmesi gerekir. Eğer etkiliyse 2 yıl kadar ilaçlı tedavi süreci başlamış olur. Davranış tedavisindeki amaç kişiyi kaygılandıran obsesyonlarla yüzleştirmek ve bu yüzleştirme sırasında oluşan kaygıyı azaltmak için devreye giren kompulsiyonları engellemektir. Buna alıştırma tedavisi denir. Bilişsel tedavilerde ise amaç rahatsız eden düşüncelerin yarattığı sorumluluk hissiyatını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Sorumluluk biçiminde bir algılama olmazsa kişi aklına gelen rahatsız edici düşünceyi etkisiz kılmak için kompulsif hareketlerde bulunmayacaktır. Bilişsel hatalar belirlendikten sonra kişiye yararı olmayan, rahatsızlık veren bu düşüncelerin yerine daha yararlı, gerçekçi ve işlevsel düşünceler ile yer değiştirilmesi sağlanır. Kısaca bilişsel-davranışçı tedavileri büyük önem taşırlar. OKB, önceden nadir olan bir rahatsızlık iken son zamanlarda giderek hızla arttığı gözlemlenmiştir. Yapılan araştırmalarda büyük toplum kesimlerinin her 100 kişiden 2 veya 3’ünde görüldüğü belirtilmiştir. Ve bu rahatsızlığın genele oranla daha hassas ve zeki insanlarda rastlandığına, vurdumduymaz insanlarda pek rastlanan bir durum olmadığı saptanmıştır.
Son olarak bir diğer konu ise OKB bozukluğu, şizofreni vb. gibi rahatsızlıklara dönüşebilir mi? Kaygı bozukluğu yaşayan bu kişiler kendilerine birçok negatif düşünceyi yakıştırırlar. Ancak yine de OKB, panik atak, şizofreni ya da anksiyeteye dönüşmez.