“Sosyopat değilsen başarı merdiveninde en yukarı çıkamazsın. Çünkü merdiven insanlardan yapılmıştır.” repliği, geçen günlerde izlediğim bir dizide geçiyordu. Sahi kendimizi yüceltmeye, daha iyi bir konuma getirmeye çalışırken ne çok insan eziyor, ne çok kalp kırıyoruz. Biz insanlar sürekli bir şeylerin peşindeyiz, sürekli bir şeyde en iyi olabilmek için birilerini geride bırakmaya uğraşıyoruz. Sürekli bitmek bilmeyen bir yarış içerisindeyiz hayatın her alanında. Yoruluyoruz, tükenme noktasına geliyoruz. Bu noktada bizi tüketenler bir basamak atlayıp buna “başarı” diyorlar ya da bunu yapan kendimiz de olabiliyoruz. Sanki gerçek bir survivor’dayız fakat gerçekten kazanan var mı?
Merdivenin en üst basamaklarındakiler kuşkusuz en acımasız olanlar. Ne kadar zor yolları aşarsan o kadar aşılması zor bir insan olursun çünkü. Onlar o noktaya gelebilmek için çok çabaladılar ancak şu an mutlular mı? Alttakiler ise acı acı gülenler genelde. Onlar “başaramayanlar” fakat gülümseyebiliyorlar. Merdiven boyunca devamlı önemsiz konularda mücadele, ömürden ömür çalan bir didinme, inişler, çıkışlar, sarsıntılar, intiharlar… Yahu bunca şeyin içerisinde kendimize ve sevdiklerimize ne katıyoruz biz? Didinmek dışında mutlu olmak, huzurlu uyuyabilmek için ne yapıyoruz biz? Ölene kadar işte, eğitimde, parada, sosyal statüde merdivenin en yukarılarında olabilmek için tüketiyoruz kendimizi, sevdiklerimizi ve en sonda hayatımızı. Buna bir tık mecbur bırakıldık, inkar edemem. Bu merdiveni de kim neresinden hayata uyarladı bilmiyorum ama belli ki bize iki seçenek veriyor: Ya ezileceksin ya da ezerek buna ”başarı” diyeceksin.
Ben sürekli üzerine basılan bir basamağım, alt basamaklardayım dahaca. Arada bir arkadaşlarımın, ailemin, tanısam çok seveceğim insanların üzerine basarak birkaç basamak yukarı çıktığım oluyor. Ancak bununla ne kadar gurur duyabilirim ki; bu ne ölçüde vicdanın, zihnin rahat olabileceği bir başarı? “Siz hangi basamaktasınız?” diye sormam ama “Siz kimleri ezdiniz?” diyebilirim. Çünkü böyle yapıyoruz, farklı olduğumuzu sanıyoruz ama hepimiz bir noktada tamamıyla aynıyız. Benciliz, bundan daha kötü olan şey ise buna alışmış olmamız. Fark etmiyoruz, vakit ayırmıyoruz. Kendimizin farklı olduğunu, “diğerleri gibi” olmadığımızı, onlardan daha iyi olduğumuzu üst basamaklardakilere kanıtlamaya çalışıyoruz. Ama en çok da kendimize. Çünkü ancak böyle yaşamaya sebep ve heves buluyoruz. Sadece yaşamaya çalışıyoruz, ne olursa olsun sadece daha iyisi olmaya çalışıyoruz. Sadece. En acı olan da bu.