Bilmiyorum. Artık ne soracağım soruyu ne vereceğim cevabı, konuşacağım kimseyi bilmiyorum. Öğrendiğim ilk şeydi, elimden alınmasına izin vereceğim son şeydi, umut etmek. Geleceğe dair umutlanmak; her konuda, her zaman ve her yerde umut edebilirdim. Eskinin her zaman kendini aratmamasına dair umutlarım vardı. Eskilerin her zaman daha iyi olduğundan bahsetmek istemiyordum, bir gün şunu söylemeyi umut etmiştim ”Her şey eskisinden daha güzel.”. Ama hayır, değil ve olmayacak. Artık bilmiyorum. İnancımı ve umudumu kaybettim.
En son ne zaman oturup da içimi döktüğümü anımsayamıyorum. Konuşmayı çok sevmem, konuşacak pek kimsem de yoktur zaten. Duvarlara anlatmayı uzun süre önce bıraktım, kendimi en iyi ifade edebildiğim yer burasıydı. Bir kalem, bir temiz sayfa. Masa başında oturmak ve belki de saatlerce içimi dökmek. Hem de karşımda kim olduğu bilmeden, kime konuştuğumu ve kime konuşmak istediğimi bilmeden. Bağırdığımda kimin duyduğunu ve kimin duymasını istediğimi bilmeden, yine de bağırdım. Sesimin yankıları, hiç eksilmeden ve gün geçtikçe artarak kafamda dolanıyor. Ben kendime yeterim diye düşündüm. Kendimle konuşabilir, dertleşebilirim diye inandırdım kendimi. Artık, bilmiyorum. Bütün bunlara dayanabilir miyim ya da dayanmak istiyor muyum? Çünkü bazen gerçekten, avazım çıktığı kadar bağırdığım ve kendimden başka ses duymadığım o boşluğa süzülmek istiyorum.
Herkesin, içinde yalnız kendine sakladığı ve bütün polemiği yarattığı bir çukur vardır. Ne aile, arkadaş, sevgili ne de başka yakın ahbaplar oraya dokunamaz. İnsanın kendine ait odasıdır orası. Kalbinden uzak, mantığından bir hayli uzak yerlerde. Ben orada yaşıyorum, kendimi buna mahkum ettim ve bu beni üzmüyor. Üzmüyordu. Şimdi ise bilmiyorum. İstediğim bu muydu? Bazı şeyler istek dinlemiyor, sanki alışkanlık gibi. Sevgi ve beraberinde acı, bir alışkanlık. Özlem, hasret ve beraberinde kabulleniş, alışkanlık. Yaşam ve bir gün gelecek olan ölüm, alışkanlık. Artık bir şeyler gerçekten yalnızca alışkanlık olduğu için var gibi. Bu alışkanlıklar hem güzel hem acı, kaybedişi ise en derin acı. Kaybetmek, bilhassa kaybetmek de bir alışkanlık.
Ben artık her gün aynı haberleri görmekten sıkıldım. Her gün farklı bir ocakta yanan ateşle uyanmaktan sıkıldım. Artık yazamıyorum, okuyamıyorum, düşünemiyorum. İstemiyorum. Çünkü artık insan evladı yaptığı şeylerin bir sonucu olmasını beklemeye de alıştı ve hiçbir zaman elde edememekten sıkıldık. Bir şeyler olsun, bu çağ bir garip. Bu çağ sanki dünyanın sonuna uyananların çağı. Bir şeyler olsun, ne olsun bilmiyorum. Ama lütfen, kimsenin dayanma gücü kalmadı.