fbpx

Araba durdu, şoförümün kapıyı açmasını beklerken elimdeki gazeteyi katladım ve arka koltuğun üzerine koydum. Teknoloji sayesinde her şeye her an internetle erişebiliyor olsak da gazete okumak benim bırakamayacağım bir alışkanlıktı ve her fırsatta bunu değerlendirirdim. Şoför arabanın kapısını açtı, arabadan indim ve ceketin yakalarından tutup düzelttikten sonra söyle bir başımı kaldırıp kendimle gurur duymadan duramadım. Güneşin batışıyla birleşince sulu boya tablosundan farksız olan malikanemde gözlerimi sakince gezdirdim, yüzümde bir gülümseme belirdi. Yavaş adımlarla merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladım, bir malikaneniz de olsa merdivenlerden kurtulamıyordunuz, az da olsa çıkmak zorunda kalıyordum. Kapının önüne geldiğimde kapı hiç bekletilmeden açıldı, kapıyı açan uşak başını eğerek beni selamladı, ben de elimi kaldırarak karşılık verdim ve içeri girdim. Akşam yemeği saati yaklaşıyordu, ben de doğruca yemek masasına geçtim, tahmin ettiğiniz gibi beş kişilik ailem için otuz kişilik upuzun masalardan birisine sahiptim ve bundan da gayet memnundum. Masaya geldiğimde üstü bir kraliyet sofrası gibi donatılmıştı ve mumlarla süslenmişti. Uşağa doğru elimi kaldırarak işaret yaptım, uşak eşimi ve üç çocuğumu çağırmak için yan odaya geçti, ben de masanın başına oturdum ve birazdan mideme inecek olan ve çeşitte sınır tanımayan bu sofraya bakarak iştahımı daha da kabarttım.
Birkaç dakika içinde çocuklarım ve eşim eşlik etmek için yemek masasına oturdular ve benimle beraber yemeklerini yemeye başladılar. Herkes oldukça sessizdi ki insanlar normalden daha sessizse genelde sakladıkları bir şeyler oluyor, bunu öğrenecek kadar hayat deneyimine sahiptim. Erkek çocuğumun gözündeki morluğu fark etmem çok da uzun sürmedi, gizlemeye çalışıyordu ancak neden gizlemeye çalıştığını da anlamakta hayli güçlük çekiyordum.
Ona ne olduğunu sorduğumda bana saldırıya uğradığını söyledi ancak kimin saldırdığını söylemedi. Kimin saldırdığının artık bir önemi de yoktu aslında fakat böyle bir şey hele ki benim çocuğum için asla tekrarlanamazdı. Sonraki gün onunla beraber gitmesi için üç tane korumamı görevlendireceğimi söyledim, somurttu ve önündeki yemeğe eğilip başını kaldırmadı. Eşim bir anda bana çıkıştı ve korumaları göndermemem gerektiğini söyledi, çocuğun okula tek başına gidip gelmesi daha iyiymiş, eşim böyle düşünüyordu fakat gözünün rengi değişmiş şekilde gelecekse eve, ben ona hiç katılmıyordum. Korumaların gönderileceğini söylemem üzerine bundan böyle herkesin yanında en az üç koruma bulunması yönünde emir verdim. Eşim bu duruma oldukça şaşırmıştı, elindeki çatalı öfkesinden aldığı kuvvetle öyle bir sıkıyordu ki çatalı her an ortadan ikiye ayırabilir ya da birden bana doğru fırlatabilirdi. Elindeki çatalı hızla önündeki bifteğe sapladı, gözlerini yavaşça benim gözlerine yaklaştırdı “Ben senin kuklan değilim, her an beni kontrol edemezsin, korumalarının her şeye karışacağını biliyorum, korumaların seninle kalsın.” sözleriyle adeta bombardımana tuttu ancak kararımı değiştirmeyeceğimi sert bir dille ifade ettim ve daha fazla ısrar ederse daha büyük cezalar vereceğimi söyledim. Öfkeyle yemeğini bitirdi ve masayı terk etti, çocuklar da fazla durmadı.
Masanın başında tek başıma otururken uşak eğitimli olduğunu her yanıyla belli eden zarif hareketleriyle kahvemi masaya bıraktı ve yanımdaki sandalyeyi iki kenarından tutup kibar bir şekilde çekerek üzerine oturdu. Biraz da şaşırmış gözlerimi uşağa doğru diktim, uşak benimle pek oturup sohbet etmeyi tercih etmezdi. Son derece mükemmel diksiyonuyla söze girdi, kulaklarımı açtım ve dinlemeye başladım, insan böyle bir sesi dinlemeden duramıyordu. Bana maaşının bu ay eksik geldiğini ve bazı çalışanların da aynı sorunla karşılaştıklarını bildirdi. Bundan zaten haberim vardı ancak onlara haber vermeyi unutmuş olmalıydım. Gülümseyerek ona durumu açıklamaya çalıştım, “Geçen hafta borsadaki yatırımlarımızdan çok zarar ettiğimiz için maaşlarınızda kesintiye gittim.”
Uşak şaşırmış bir suratla bana doğru bakıyordu, ben de onun bu kadar şaşırmasına şaşırdığım için aynı suratla ona bakıyordum. Bana, benim ettiğim zarardan neden onların sorumlu tutulduğunu sordu. Küstahlığa bakar mısınız!? Benim evim, benim kuralların beğenmeyen gidebilir. Biraz daha ciddi bir tavır takındım, “Hepiniz bu evde yaşıyorsunuz, bu evin kaynaklarını kullanıyorsunuz. Bunu bir tür vergi gibi düşün.” diyerek karşılık verdim.
Uşak üzgün bir şekilde masadan kalktı ve arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı. Biraz dinlenmek için televizyonun karşısına geçecektim ki birden telefonum çalmaya başladı, kimse bana rahat vermiyordu! Telefonu cebimden çıkardım, finans uzmanı arıyordu, hiddetli bir şekilde telefonu açtım ve hesap sormaya başladım, adam sakin bir şekilde bana durumu açıklamaya çalışıyordu. Sustum, onu dinlemeye başladım, bana verdiği tavsiyeye uymadığım için zararda olduğumu söyledi ve kendi tavsiye ettiği yatırımları sunarak bana bunu kanıtlamaya çalıştı. Onu pek fazla dinlemedim ve biraz daha azarlamaya devam ettim, bana istifa ettiğini söyleyip telefonu yüzüme kapattı. Sandalyemden fırlayıp masadaki çatalı elime alarak duvara fırlattım. Kimdi ki bu adam benim yüzüme telefon kapatıyor!
Ona ihtiyacım yoktu, kendim de halledebilirdim, tüm parayı kafamın estiği hisselere bastım ve seçtiğim her hisse beni daha da dibe götürdü.
Yaklaşık bir hafta içinde servetimin yarısını kaybetmiştim ve çalışanların maaşını daha da çok düşürmek zorunda kalmıştım, ayrıca aileme de daha fazla son kalite yiyecekler getiremiyordum, kraliyet yemekleri bir haftada tarih olmuştu. Uşak yanıma geldi, vergileri daha ne kadar artıracağımı sordu, belirli bir cevap veremiyordum, ”Ne kadar gerekirse o kadar.” diyerek cevap verdim. Eşim korumalara daha fazla dayanamıyordu, her şeylerini kısıtladıklarını söylüyordu bana fakat güvenlik bazen özgürlüğe değişebileceğin bir şeydir.
Bir ay sonra akşam yemeği için masaya oturduğumda uşak yanıma gelmemişti, ailemi çağırmak için kendim kalktım ancak kimseyi bulamıyordum. Yarım saat kadar onları aradıktan sonra evde kimse olmadığını anladım ve masaya dönüp tek başıma yemeğimi yemeye başladım. Akşam biraz vakit geçirdikten sonra uyumak için yatağıma girdim, gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açtığımda birden öksürmeye başladım, odanın içerisi duman doluydu. Hızla yatağımdan kalktım, odadan çıkmaya çalıştım fakat bu imkansızdı, her yer alevler içerisindeydi ve koridorun yarısı çoktan çökmüştü, pencereye doğru koştuğumda gözlerime inanamıyordum, bütün çalışanlarım aşağıdan benim odamı seyrediyor ve gülüyorlardı. Pencereyi açtım, atlamayı düşünüyordum, başka çarem yoktu, düşündüğümü de yaptım ve kendimi yer çekiminin kollarına bıraktım.
Çalılıkların arasına düştüm ancak bu, düşüşümü hiç de yavaşlatmadı, ayağa kalkamıyordum, iki elimle sürünerek kaçmaya çalışıyordum ancak kaçmak imkansızdı benimkisi sadece içi bomboş bir umuttu. Uşak eğitimli olduğunu her şekliyle belli eden adımlarla bana doğru yaklaştı, ona döndüğümde gözlerindeki öfkeyi daha önce hiçbir yerde görmemiştim. Elini ceketinin cebine attı ve bir zarf açacağı çıkarıp boynuma dayadı. Bir bebek gibi ağlıyordum, ”Ne istiyorsun?” diye sordum, ”Vergileri düşürmenizi…” diyerek cevap verdi, düşüreceğimi söyledim, her şeyi yapardım. Uşak yeri göğü inleten bir kahkaha attı, “Fakat efendim vergileri indirseniz bile her şeyinizi kaybettiniz, bizi neyle besleyeceksiniz, bize neyle bakacaksınız?” diyerek dalga geçiyordu. Uşak şaşılacak derecede yoğun bir soğukkanlılık içinde zarf açacağını boynuma geçirdi ve çıkardı, karanlık gözlerime hâkim olurken gördüğüm son şey, uşağın elindeki kanlı zarf açacağı ile diğer çalışanlara ve aileme dönerek “Artık her birimiz kendimizin efendisiyiz.” dediği oldu.

Alperen Özdemir içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
Alperen Özdemir içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]