Madame Bovary’nin Mektubu
‘’İnsan, hiçbir şeye karşı ilgisi, hiçbir şeyden umudu kalmayınca,
hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir.’’
Sevgi neydi? Bunu tadabilir miydim hiç? Shakespeare’in, Voltaire’in, Shelly’nin bahsettiği sevgi bu muydu? Ezelden beri okuduğum kitaplar bunları mı kastediyordu? Kendi ölmüş duygularınla yetinmek miydi veya hiç tatmamış olduğun şeyin hayalini kurmak mıydı? Bahsettikleri bu muydu gerçekten?
Benimle birlikte yürüyen bu adam da kim? Kendisi hiç tatmış mıydı sevgiyi? Tatmamışsa neden yanımdaydı? Sevgiyi bilmeden neden benimle olmuştu ki?
Ben, sevginin böyle olacağını düşünmemiştim. Sabah akşam kurulan bir iki cümleler, tutkusuz geçen günler ve en önemlisi hiçbir his olmadan yaşamak… Ben sevginin bu anlamlara geldiğini zannetmezdim. Hala da zannetmem.
Çünkü benim için sevgi; her gün birbirimizin gözlerine hiçbir zaman bitmeyecek bir serüvenin içindeymiş gibi bakmak, beraber daima doğadaki güzellikleri keşfetmek ve onlara anlamlar yüklemek, ay ışığı altında birbirimize şiirler okumak sanki ay oradan hiçbir zaman ayrılmayacakmış gibi, birbirimize zorunlulukla bakmak değil, ruhumuzun en derinliklerinden severek ve annenin şefkatini göstererek, birbirimizi her an kaybedebilirmişiz gibi bakmak, bir diğerinin sayesinde kendimizi keşfederken yekdiğerinde kaybolmak ve en ehemmiyeti yaşamın anlamıydı.
Peki şu saatten sonra hangi aşkı tadabilirdim ki? Yapılan yanlışlardan geri dönülebilir miydi ki? Bu adam tam bir yanlıştı. Kör müydüm acaba onu kabul ederken? Neden diye sordum onunla olduğum sürece. Hayatımda neden sorusunu hiç şu zamana kadar sorduğum kadar sormadım. Gerçekten de ruhum körmüş veya akli körlük yaşamıştım. Bu adamın, sevginin bir harfini bile bilmediğini anlamalıydım. Sevgiyi nereden bilecekti de bana tattıracaktı her zerresiyle?
Bazen cinayet işlemek bazen intihar etmek bazen de kaçıp onun yanından, neresi olursa olsun oraya gitmek istiyordum. Bu düşüncelerle yaşayıp günlerin geçmesini bekledim. Ta ki geriye hiçbir şey kalmayana dek… Kendi yaşamıma ya son verecektim ya da kendimle birlikte onunkine de… Çünkü ben gitsem de bu zavallı mahluka kim bakacaktı ki zaten, tek başına hiçbir şey elinden gelmezdi. O yüzden bu adama sadece acıma duygusundan başka bir şey bulundurmuyorum ne yazık ki…
Tanrım görüyorsun halimi! Cevapla beni! Çaresizlik içinde yaşıyorum. Ya bana yaşamam için bir sebep ver, bu hayatta tadabileceğim o birçok şeyleri ver ya da zaten al şu canı. Çünkü çoktan içten öldüm, bilmem daha bu hayatta tadılabilecek şey varsa onlara da katlanabilir miyim?..
Yaşamak için ihtiyacım var sevgiye! Neredesin ey asıl aşkı bana yaşattıracak mahluk! Gel bul beni! Yoksa ben çaresizlik içinde öleceğim.. Tanrı bile beni suçluyor, bundan eminim. Beni suçluyor çünkü bu adamı hangi akıl ile hayatıma soktum bilmiyordum!
Yalnızlık içinde hayata veda edeceğim. Daha ne diyebilirdim?.. Bu hayatta kimse beni anlamıyor, anlamak istemiyordu. Dünyanın en mutsuz varlığıydım ben. Benden başkası var mıydı?
Umutsuzluk ve ölüm aynı şeydi benim için. Uyusam her şey bitecek gibi..
O yüzden, şimdilik elveda…