“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde…”
Homeros
Grekçe “insanların hikayesi” anlamına gelen mythos ve “kelime, söz” anlamına gelen logosun bir araya gelmesi ile kendisini var eden mitoloji, bir kültüre ait “mit” olarak adlandırılan kutsal hikâyelerin ya da fablların yorumlanmasıdır.
Mitoloji genel olarak, evrenin yaratılışına, insanın ortaya çıkışına, insan ve tanrılar ve tanrıların kendi aralarındaki ilişkiye, iyi ve kötüye, yaşam ve ölüme, ölümden sonraki yaşama değinir.
Bu mitler, bir kültürün kendisini temsil ederken, kültüre ait bu konulardaki inanç ve değerleri ifade etmektedir. Dolayısı ile, her kültürün kendisine ait mitolojik değerleri olduğundan bahsetmemiz mümkündür. Kimi karakterler, olaylar ya da bu olayların ele alınış biçimleri kültürden kültüre farklılık gösterebileceği gibi benzerlik de gösterebilir. Yine de bir kültürün mitolojisi diğer kültüre ne kadar benzerlik gösterse de kendisine ait kimi belirleyici unsurları da bulunur. Günümüzde bizim en çok fikir sahibi olduğumuz mitoloji ise Yunan ve Roma mitolojisidir.
Evrenin ve tanrıların yaratılışının, insanın yaratılışının, Olymposlu tanrıların ve aralarındaki ilişkilerin, olayların, nymph’lerin, satyr’lerin, kyklops’ların ve daha birçoğunun ele alındığı Yunan ve Roma mitolojisinde pek çok tanrı ve kendi efsanelerini oluşturan kimseler bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Sisyphus’tur. Sisyphus’un hikâyesi şimdiye kadar pek çok kişinin dikkatinden kaçmamış, özellikle Albert Camus gibi varoluşçuların gerek “absürd” gerekse de “amor fati” felsefelerini temsil edecek bir baş karakter konumuna dahi gelmiştir. Camus’e göre, rasyonel zihnin irrasyonel evren ile bir araya gelmesinden doğan bir fenomen olan absürdün tam da ortasında kendini var etmiştir Sisyphus.
Sisyphus, kurnazlığı ve düzenbazlığıyla ünlüdür.. “Aiolos’un oğlu, Korint Kralı Sisyphus tanrı-ırmak Asopos’a, kızı Aigina’nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyleyerek Zeus’u ele vermesine karşılık kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar. Bu hainlik Zeus’un öfkesine neden olur. Zeus ona ölüm meleği Thanatos’u gönderir. Sisyphos, Thanatos’u zincire vurur; onu özgürlüğüne kavuşturmak için Zeus müdahale etmek zorunda kalır. İnsanların ölmemelerinin bir kaosa sebep olacağını düşünen Zeus, Hades’e Sisyphus’u yakalayacağına dair söz verir. Zeus’un emri ile Hades’e yardım eden Ares, Sisyphus’u yakalar ve yeraltı dünyasına hapseder. Ölüler Ülkesi’ne götürülen Sisyphus kaderine katlanmak istemez. Kendisine cenaze töreni yapmamasını karısından ölmeden önce istemiştir. Törensizliği hoş karşılamayan Hades, karısını cezalandırması için Sisyphus’un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder. Ama yeryüzüne dönen Sisyphus tekrar yeraltına inmeyi reddeder. Sisyphus yıllarca yeryüzünde yaşayacaktır. Duruma çok kızan Hades, haberci tanrı Hermes’i Sisyphus’u yakalamakla görevlendirir. Kurnaz Sisyphus yıllar sonra Hermes tarafından yakalanarak, Hades’e teslim edilir ve Hades tarafından kocaman bir kayayı elleri ile iterek yüksek bir dağa çıkarmaya mahkûm edilir. Cezanın en kötü yanı, kayanın dağın tepesine dek geldikten sonra tam zirveye oturacakken aşağıya yuvarlanmasıdır, kaya asla dağın tepesinde durmayacaktır ve bu ceza sonsuza dek devam edecektir. Sisyphus, bir canlıya verilebilecek en büyük cezayla cezalandırılmış insandır.”
Saçmayı ve uyumsuzu anlatan Sisifos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe), Fransız yazar Albert Camus’ün II. Dünya Savaşı ortasında 1942 yılında yayımlanan deneme kitabıdır. Albert Camus’ye göre Sisifos’un kayayı tepeye kadar taşıyıp tam tepeye gelince kayanın geri yuvarlanması hâlini yani bu kısır döngüyü trajik yapan Sisifos’un her deneyişinin ardından kayanın tekrar düşeceğini bile bile taşı dağın tepesine çıkarmaya gayret etmesidir.
Camus, tanrıların bu cezasını aslında “saçma” olarak kabul etmez, en büyük uyumsuz kahraman Sisifos üzerine “saçma”nın farkındalığının tarihsel gelişimini anlatır. Camus, saçmalığa pes etmeyen Sisifos’un içinde bulunduğu cezalandırma durumuna sonsuza kadar çare bulamayacağını bilir. Fakat saçmanın geriletilebileceğinin farkındadır. Bu yüzden “Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.” der. Albert Camus, insanın; yaşamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker.
Bazılarına göre; eğer Sisyphus yenilir ve acı çekmeye devam ederse bu tanrıların zaferi olur ancak o direniş gösterir ve zafer onun olur. “Ne zaman olacağı belirsiz bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza kadar süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve bu kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan Sisyphus, bir kahramandır artık. Bu boyun eğme değil, başkaldırıdır.”
“Albert Camus, insanın yaşamın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmek zorunda olduğuna dikkat çeker ve Sisyphus’u anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle yenen insan kahraman olarak niteler.” Gölgesiz güneş yoktur karanlıksız aydınlık olmadığı gibi. Bu bilinçte olduğundan geceyi, karanlığı, zorlukları tanır ve deneyimleyerek yaşar. “Sisyphus, taşın düştüğü anlarda Camus’ya göre içinde bulunduğu durumun saçmalığını kavrar, uyanır ve kaderiyle yüz yüze gelir. Bu an, Sisyphus’un bilince kavuştuğu andır. Ne zaman olacağı belirsiz bir kurtuluş umuduna bel bağlamak yerine, bu işkencenin sonsuza kadar süreceği gerçeğiyle yüzleşen ve bu kaderini kabul edip aşağı inerek taşı tekrar yukarı çıkartmaya başlayan Sisyphus, bir kahramandır artık. Bu boyun eğme değil, başkaldırıdır. Çünkü tanrılar, sonsuz bir işkence cezasıyla elinden tüm ümidini alarak ona kötülük yapmak istemişler, ümidini kaybeden Sisyphus ise, bu kaderiyle yüzleşerek ve uyanarak kendi kurtuluşunu yaratmıştır.” Sisyphus kurtuluş için birini beklemez, kendi kendisini kurtarmak için çabalar.
“Gerçek insan” zorlu ve kendine özgü yolculuğuna her daim “Evet.” der, çabası da hiçbir zaman bitmez. Genel kitle için hayatın anlamsızlığı ve monotonluğu üzerine kullanılan bir tema tasviri iken anlatılan hikâyenin iç yüzünü araştıranlar için Sisyphus farklı bir duruş sergiler. Kendine özgü ve özel farkında olarak bir karşı koyuş. Kimi görüşlere göre ise Yunan usulü reenkarnasyon anlatımıdır. Varlık ve yokluk arasında arayan birey kendince bir kahramandır.
Albert Camus, Sisyphus efsanesini şöyle yorumlar: “İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına karşın yaşamı yenmek zorundadır.” Sisyphus, tanrılar tarafından lanetlenip cezaya çarptırılmış ilk insanoğludur mitolojide. Kahraman bilinçlidir. Her şeyin tükenmediğini, tüketilmediğini öğretir. “Alnına ne yazıldı ise o.” öğrenilmiş çaresizliği kahramanın yolculuğu için geçerli değildir. Sisyphus’un sessiz sevinci buradadır: Kaderinin ana hatları çizilmiş olsa bile iradenin gücü seçim özgürlüğü yani yolu kendisinindir. Kayası ise kendi nesnesidir. Kaya yuvarlanır durur. Kişi yükünü eninde sonunda bulur. Kaybedenlerin vazgeçilmez sözüdür “Neden ben?”. Kahraman ise kimseye taşıyamayacağı yükün verilmediğini gayet iyi bilir. “Sisyphus gibi tepelere doğru, güçlüklere tek başına, onuru ile didinmek de bir insan yüreğini doldurmaya yeter.” Denildiği gibi: “Yükünü her zaman bulur insan.” Aldous Huxley ise şöyle ekler: “Belki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.”
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insan, yenilmezdir.
Sevgi, sanat ve düşünceyle kalın.