Kâbus görüyorsun sakinleş. Telefonun yan tarafta, dokun ekranına biraz, ışık iyi gelecek sana. Hadi kalk bir bardak su içelim.
Yatağımın içinden çıktığımda soğuk etrafımı sarmıştı. Artık bağırmıyordum, nefesimi tüketmiştim. Çığlığım zihnime geçti. Kalbim o kadar hızlı atıyor ki göz bebeklerimde hissedebiliyorum. Terliklerimin sağını soluma, solunu sağıma giymişim. Parmak uçlarımla dokunuyorum duvara. Duvarın küçük pürüzlerini hissedersem lanet olası kabusun etkisi geçer belki. “Lambayı açmak istemezsin.” ışık kör edecek bizi de, seni de. Karanlıkta bulabilirim mutfağı da, suyu da . Bütün bir hayatı karanlıkta yaşadım sonuçta.
Korkma artık biz yanındayız senin. Sadece bir rüya, sen de alışacaksın bunları görmeye. Küçük kızım sakinleş, bağırma artık, onu da korkutacaksın. Kaçma bizden hey!
Buzdolabının duvarla birleştiği köşeden hıçkırık sesleri geliyor. Musluk ne zamandır akıyor Allah bilir. Suyun sesine kitlenmiş gözlerim köşeye doğru kayıyor. Üç dört yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, kucağında oyuncak bir kuzu olan kız çocuğu var. Başını kuzuya gömmüş. Dizlerini minicik parmaklarıyla göğsüne çekmiş oturuyor. Akan burnunu koluyla silmek için başını kaldırdığında göz göze geliyoruz. Çığlık atıyor.
Hayır, hayır, hayır.
Kafamdaki çığlığın sesi ile küçük kızın sesi aynı. Demek aileye yeni katıldın sen de. Tuhaf varlığını nasıl hissetmedim acaba. Gerçi fiziksel dünyada işler hiç yolunda gitmiyor. Kafam çok karışık, uykusuz ve yorgunum haftalardır. Özür dilerim miniğim, hoş bir karşılaşma olmadı.
Ağlamaktan parlayan gözlerinin derinliklerine bakıyorum. Burnunu silebilmesi için peçete veriyorum. Bağırmayı bırakıyor, peçeteyi hızlıca çekip bir kısmını da istemsizce de olsa bana bırakıyor.
Ailemize hoş geldin, adın ne ?
..
Kâbusu gören sen misin peki?
..
Korkmana gerek yok, kendimden başkasına zarar vermem ben.
“?”
Hım. Şöyle anlatabilirim galiba. İnsan dediğimiz varlıkların kişilikleri olur. Büyüdüğünde maalesef sen de öğreneceksin, insanlar kişiliklerini vs. anlatacaklar ama anlattıkları insan gibi yaşamayacaklar. Ben o grubun dışında kalan tanıdığım tek kişiyim. Düşün şimdi kendilerine bile dürüst olmayan kişilere neden zarar vereyim ki?
..
Yanına oturabilir miyim?
“Evet.”
Sana kendimi tanıtayım. Ben ev sahibesiyim. Adım Deniz. Diğerleriyle tanışmış olmalısın. Yaşına bakılacak olursa seni korumak istedikleri için bir süre sakladıklarını anlamak zor olmuyor.
“Senden mi koruyorlardı beni?”
Bir nevi öyle denebilir. Benim fark etmemi beklemek istemişlerdir. Altı yedi yıl önce en büyüğünüzden istemiştim. Ben fark etmeden karşıma çıkarmayın. Bahsettim ya biraz önce, anlattığım gibi bir insanım ben. Beni dinlemek istedikleri için fark etmemi beklemişler.
..
Korkmana gerek yok. Burası bayağı soğuk, benimle tekrardan uyumayı denemek ister misin? Kuzum yok ama boyumdan uzun pelüş bir ayı ile uyuyorum ben de. Dördümüz sığabiliriz gibi. Deneyelim mi?
“Olur.”
Minicik bir bedeni var. Çok zayıf, kucağımda taşımam zor olmuyor. O kadar üşümüş ki kucağımda küçük bir kardan kız taşıyorum sanki. Yatak odamın panjurları tamamen kapalı diye mutfaktan bir hayli karanlık. Karanlıkta yaşamaya alıştığım için tüm nesnelerin yerleri ezberimde. Sendelemeden yatağa ulaşabiliyoruz. Ayımı duvar kenarına iyice itiyorum. Kucağıma minik kızı alıyorum, o da kuzusunu kucaklıyor. Başını boynuma koyuyor, minicik kalbi pıt pıt pıt atıyor ama ataklarımız azalmış durumda.
“Bana şarkı söyler misin?”
Bir küçük denizkızı varmış
Bir adada tek başına yaşarmış
Yarınlara hep bel bağlarmış
Ağlama sakın küçük denizkızı
Gözyaşların inci
Korsanlar gelecekler
Seni tutsak edecekler
“Ağlama sakın küçük deniz kızı”