(TAM ETKİ İÇİN BEKLEYİŞ, KIŞ VE HOBİ İSİMLİ ESERLERİMİZİ OKUMANIZ TAVSİYE EDİLİR!)
Tuğçe iki üç gündür görünmüyordu. Erkan biliyor muydu acaba neler olup bittiğini? Anahtarı çevirip içeri girince ortadaki koltukta Erkan’ı gördüm. Yüzünde merak ve şaşkınlık vardı. Önündeki masada da bir kamera duruyordu. Kapının sesini duyunca başını olduğum yere yöneltti. ‘‘Tuğçe nerelerde? Kaç gündür yanımızda da durmuyor. Nesi var acaba?’’ diye sordum. ‘‘Az önce, ne olduğunu, bir süredir neredeyse hiç konuşmadığını ve bunun sebebini sordum.’’ diye karşılık verdi Erkan. Masadaki kamerayı göstererek, hiçbir şey demeden odasına gitti ve şu kamerayı masaya bıraktı, diye de ekledi. Aynı meraklı ifade benim yüzüme de yapıştı. Erkan’ın yanına oturdum ve sessizce beklemeye başladım. Sanırım izlememizi istediği bir şeyler var, dedi Erkan. Kamerayı eline alıp videolar kısmına girdi. 9 Haziran 13.07 saatinde çekilmiş bir videoya girdik. Yine yürüdüğü sokakları, geçtiği yolları kaydetmiş. Yaklaşık 30 saniye sonra tehlike ve endişe hissi veren sesler duyuyorduk. Kamera hemen o yöne çevriliyor. Işıklarda duran birkaç araba ve yerde bir kişi. Kameramanımız hemen olay yerine koşuyor. Duran araçlardan da birkaç kişi yayaya yardım için iniyordu. Kameramanımız adamın elindeki kan bulaşmış kâğıda yöneldi. Bir mektup havası var kâğıtta. Kâğıda odaklanıyor kamera.
‘‘Sevgili kızım Beyza. Seninle uzun zamandır rahatça görüşemiyoruz. Bilirsin işlerim bu aralar çok yoğun. Bil bakalım ne oldu. Doğum günün için izin aldım ve tüm gün beraberiz. Bu yazdıklarımı okuduğunda ben işte olurum ama bir hafta sonrasında o güzel gün gelecek diye ümit ediyorum. Seni istediğin yere götüreceğim. İstediğin hediyeleri alacağım. Annenden gizli sana yasakladığı şeylerden yiyebileceğiz. Gözlerinden öpüyor, sabırla beklemeni diliyorum. En kısa zamanda görüşmek üzere.’’
13.08 | ‘‘Anne. Bir saniye daha bekleseler ne olacak sanki?’’ dedi Mert. Efendim, dedim yayaya çarpıp kaçan aracı gördükten sonra. ‘‘Anne. Bir saniye daha bekleseler ne olacak sanki?’’ Oğlum kendine gel. İyi misin? diyordum. Yavrumun ağzından sadece bu kelimeler çıkıyordu. Ardı ardına aynı şeyleri söylüyordu. Ne kadar uğraşsam da şoktan kurtaramadım yavrumu. Ne olurdu bir saniye daha beklese insanlar. Yayaya yol verse.
12 Eylül | Aradan 3 ay geçmişti. Doktorun yanından çıkmıştık. Oğlum hâlâ aynı travmayı yaşıyordu. Gördüğü her kırmızı ışıkta aynı cümleler dökülüyordu ağzından. Bu da neredeyse her anımıza denk geliyordu. 3 aylık çalışmasının üstüne birkaç ay daha tedavi alacaktı oğlum. Tüm suç şoförde miydi acaba yoksa bir saniye daha beklemeyen kişi yaya mıydı?
9 Haziran 18.47 | Meral ablanın sözlerinden sonra odama yöneldim. Sanki ağlamak çareymiş gibi ağlarken ayaklarıma bakıyordum. Nasıl taşıyordu bu yorgunluk çökmüş gövdeyi? İnsanların beni görünce daha farklı bir hâl alan yüzlerini hissedebiliyordum. “Yavuz Bey’in kızı” fısıltılarını da duyuyordum aynı zamanda. Odama girdim, orada bulunan birkaç kişiye baktım. Hiçbirini tanımasam da her birinin beni tanıdığına emindim. Yatağıma oturdum. Ortam buz gibiydi, üşüyordum. Diğer kişiler de üşüyor muydu acaba? İçeri girdi tanımadığım bir başka kişi. Elinde katlanmış bir kâğıt, beni arıyordu gözleri. Buldu beni. Titreyen vücudumdan bildi sanırım muhatabın ben olduğumu. Titrememi onlar da görüyordu demek. Önümde dikildi ve gözlerime baktı. Hissizdi tamamen. Elindekini uzattı bana doğru. Kâğıda bakıp elime aldım. Ben kâğıdı alınca hızlı bir şekilde odadan çıktı. Katlandığı için görünmeyen kısmında kurumuş kan lekesi vardı. Sayfanın başında da daire şeklinde ıslaklıklar. Anlaşılan benden önce okuyan birileri vardı bu kâğıdı. Ağlamıştı o da.
Tüm detaylarına baktıktan sonra ilk cümleyi okudum. Tutuklu kaldım ilk cümlede. İkinci cümleye geçemedim. Sevgili kızım Beyza…