Yıllar önce taşlara, duvarlara yazı yazan insanlar, bugün yazıların incecik sayfalara yazıldığını, bir insanın o sayfalardan binlercesini yazdığını, okuduğunu görse ne tepki verirlerdi acaba? Kitap okurken genellikle sadece kitaba odaklanmaya çalışsak da aslında ihmal edilmemesi gereken bunun gibi bir sürü konu var bence. Kitapların bugünkü hâlini almadan önceki geçmişi, sayfaların kalınlığı, rengi, kokusu, kapağın üzerindeki çoğu zaman dikkat etmediğimiz fakat aslında kitabın ruhunu barındıran tasarımı, yazarın hayatı ve fotoğrafı… Ben bir kitaba başlamadan önce -bazen heyecandan unutsam da- bunlara dikkat etmeye çalışırım. Hepsi ayrı bir emek ürünü, hepsi ayrı bir ifade biçimidir çünkü. Kitap okuyanlar bilir, okuyan insan kendisi istemedikçe asla yalnız kalmaz içinde. Bence her insan çıkmaza girdiğinde Doğan Cüceloğlu’na, biraz tarih kokladığında İlber Ortaylı’ya, aşkı hissettiği her an Sabahattin Ali’ye, kaybolmuş hissettiğinde Dostoyevski’ye, düşüncelerin içinden çıkamadığında Montaigne’in Denemeleri’ne, sevgiye tutunmak istediğinde Orhan Pamuk’a, yaptığı yanlışlar için Tolstoy’a danışabilecek, muhabbet edebilecek hâle gelmeli içinde. İnsanlığı, duyguları bu kadar iyi çözümleyebilen dostları olmasını kim istemez ki? İnsan hayatın her anında, her istediğinde hangi dostuna bu kadar hızlı ulaşabilir? Ulaşabildiği dostu onu ne kadar dinler ve anlar? Teknik olarak yazarlar da okurlarını dinlemezler ama duyarlar. Çığlıklarını, mutluluklarını, haykırışlarını duyarlar. Okurlar da yazarları okuyarak benimserler ve bence karşılıklı oturarak birbirlerinin lafını bitirmesini bekleyip sadece kendi anlattıklarının değerli olduğunu düşünenlerden çok daha sağlıklı ve göz temasının hiç kesilmediği bir iletişimdir kitap okumak. İnsan hem kendini çözümler hem de yazarı anlar okurken. Karakterlere bağlanmak, onları hayatımızın içinde görmek için çabalarken buluruz kendimizi. Hatta karakterlere benzemeye çalıştığımız da olur. Onların hislerini, yaşamlarını ve tek bir romanda yaşayan birçok kişinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu analiz ettiğimizde yazarların içinde taşıdığı onlarca farklı dünyaya hayret ederiz. İnsanların okurken kafa karıştırıcı bulduğu, anlamadığı kitapları, karakterleri yaratanlar da bir insandır, içinde tek bir insan taşımasa da. Bir kitap bittiğinde insan uzaklara dalar, dudakları bükülür ve bazen de gözlerinden birkaç damla yaş süzülür. Muazzam bir duygudur o, tarif edilemez. Kitabın sonunu merak eder, aynı zamanda da kitap hiç bitmesin isteriz. Tıpkı kendi hayatımız gibi.
Abonelik
2 Yorumlar
Eskiler