‘‘O gün nasıldı?’’ diye sordu Ceyda. Kastettiğini anladığım anda içim titredi. Üzüntüden değildi, beklemiyordum böyle bir şeyi. Bu yüzdendi bu titreme. Sesimin titrekliği ile cevap verdim:
‘‘Yağmurlu bir çarşamba günü dershanem bitmiş, otobüsten inmiştim. Her zamanki yoldan evime dönüyordum. İlerideki köşeyi dönünce ulaşacaktım evime. Şemsiyemi kapatmaya hazırlandım. Döndüm elektrik direğinin bulunduğu köşeyi. Artık evime çok az vardı. Caddenin normalden daha kalabalık olduğunu gördüm. Farklı sesler geliyordu kalabalığın içinden. Hayırdır, dedim. Komşuların başına bir şey mi gelmişti? Yoksa Bakkal Emin Abi’nin dükkânına hırsız mı girmişti? Yoksa Nermin Teyze’nin oğlu Eren yine bir haylazlıkla mahalleliyi başına mı toplamıştı? Tüm bu soruların cevabını öğrenmeme çok az kalmıştı. Kalabalık evimin önüne çok yakındı. Sanırım kapı komşumuzun başına bir şey geldi, diye düşündüm kendimce. Artık çok az kalmıştı ve kalabalığın içine girdim. Tüm bedenleri sırayla takip ettim ve bizim eve ulaştım. Herhalde annem komşumuzu burada teselli ediyor, dedim kendi kendime. Hemen attım sırtımdaki çantayı. Herkes bir bir omzuma dokunuyordu. Arkamdan ‘Sakin ol tamam mı?’ benzeri teskin cümleleri duyuyordum. Endişelenmeye başlamıştım. Kardeşime mi bir şey olmuştu yoksa. Yine ne yapmıştı da bu kadar herkes toplanmıştı? Odaya yaklaşınca ağlama sesleri duydum. Odada, annemin yanında komşumuz Özge Abla oturuyordu. Çok duygusaldı ama ağlamıyordu. Eşi Faruk Abi de onun yanında destek oluyordu. Koltukta, ayakta insanlar sessiz ve ağlamaklıydı. Bu manzarayı gördükten sonra bazı kişilerin bana baktığını gördüm. Bana bakan kişi daha içli ağlamaya başladı. Gözyaşları dışında dökülen bir şey yoktu odada. Bir anda kolumda bir el hissettim. Beni odanın dışına çekti. Kuaför Meral Abla olduğunu gördüm beni mutfağa götürürken. Girdik mutfağa. Orada da üç kişi vardı. Oturdu sandalyeye. Ardından ben de oturdum. Gözleri doluydu ve ağzını açmaya zorlanıyordu. Konuşmaya çalıştı ama yapamadı. Birkaç kelime dökülecekti ki vazgeçti. Titreyen sesi ve atmosfer sebebiyle iyice etkilendim. Yutkunamadım. Gözlerim doldu. Soğukkanlı olmalıyım, dedim. Her ne olursa olsun soğukkanlı olmalıyım. Meral Abla; Ceyda, kızım sakin ol. Dirayetini koru, dedi. ‘Artık söyle abla!’ diye bağırmak istiyordum ama bir şey sesimi engelliyordu. Babam? Babamı hiç görmedim evde. Artık düşünmek istemiyor, beynimi kapatmak istiyordum. Meral Abla, baban, diyerek kesti düşüncelerimi. Baban dediği anda titreyen kalbimi hissetmiş olacak ki devam edemedi. Set olarak koyduğum göz kapaklarım dayanamadı. Bir damla gözyaşı aktı gözümden. Ardından bir diğeri. Artık tutamıyordum ağlamamı. Anlamıştım her şeyi. Anlamak istemiyordum oysaki. İnsan neden hiçbir olay kendi başına gelmeyecek gibi düşünür? Hep başkasında arar gelecek kötü olayları. İnsanlara göre ben de başkasıydım. Nasıl olurdu? Babam beni, annemi, kardeşimi bırakıp nereye giderdi? Ne yapacaktık şimdi o olmadan? Her işimizde yanına koştuğumuz kişi yok muydu artık? Nasıl dayanacaktım? Nasıl dayanılır buna? Diğer insanlar nasıl dayanıyordu ki? En soğuk günlerde evimizi ısıtan, şimşek çakınca korkudan titreyen kalbimi koruyan, en büyük canavarlara karşı benimle savaşan prensim yoktu şimdi. Peki bu üzüntüyü kiminle paylaşacaktım? O sabah, görüşürüz baba, diyerek ayrıldım evden. Neden görüşemedik ki? Kimler engelledi bu görüşmeyi? Bütün bu sorular aklımdan geçerken durmuyordu ağlamam. Bitmiyordu gözyaşım. İnanılır gibi değildi. O artık yoktu. O adam artık olmayacaktı evimizde. Dünya hayatı denilen yerde o yoktu artık. Neden şimdi gitti ki? Daha çok gençti. Nasıl alışacaktık onsuzluğa? Hiçbir zaman ayrılmadık ki biz. Her yerde beraberdik. Ağlamaya doyamıyordum. Sanki ağlamak çareymiş gibi ağlıyordum. Ağlarsam kapıdan girecek gibiydi sanki. Şimdi üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Alıştım. Nasıl oldu bilmiyorum ama alıştım. Meşgaleler unutturdu belki de bana onsuzluğu. Beni gördüğünü bilerek yapıyorum ne yapıyorsam. Hayatta olsa gurur duyacağı ne varsa yapıyorum. Her başarımı ona hediye ediyorum. Gelecek ne getirir bilmiyorum. Sorunlara çözüm ne ağlamakmış ne de sinirlenmek. Bunu öğrendim.’’
Titreyen sesim artık dayanamıyordu devam etmeye. Ceyda da dur diyordu vücut diliyle. Gözleri yaşlarla dolmuş, kendisini zor tutuyordu ağlamamak için. Sorun değildi aslında. Ben artık hissizleşmiştim. Ruhumdan emilmişti o hafta tüm duygularım. Gülüşlerim bile balondan farksızdı. Vardı ama içi boştu.